Müzakereler 2006'ya kalırken...
Avrupa Birliği konusunda Ankara'da bir ay önceki heyecanın olduğu söylenebilir mi? Verilecek tek yanıt var; "Hayır..." Daha da ilerisi, süreci sekteye uğratabilecek gelişmeler yaşanıyor. Sıkıntının temelinde işin sahibinin kim olacağına ilişkin tartışma yatıyor. AB ile ilgili süreçte fazla görülmeyen Devlet Planlama Teşkilatı, "Bu benim işim" diye kolları sıvamış bulunuyor. Hatta, daha ileri gidiyor; Uzun yıllardır tek işi AB olan, Ulusal Programı hazırlayan, 17 Aralık'ta AB Zirvesi'nden tarih alınmasında büyük emeği geçen "Avrupa Birliği Genel Sekreterliği" çalışanlarını "vasıfsızlıkla, bilgisizlikle" suçluyor. Özetle kamunun bir kurumu, diğerini "beceriksizlikle" itham ediyor. Biran önce yola koyulmak için yapılması gereken işler ise ortada bekliyor. Yola koyulmanın başında da müzakerenin yürütülmesi için oluşması gereken idari model ve tarama süreci geliyor. Tarama süreci, aday ülkenin müzakerelere hazırlanmasını ve katılımın süratlendirmesi için gerçekleştiriliyor. Yapılan tarama sonucu, aday ülke ile AB müktesebatı arasındaki eksiklikler, farklılıklar ortaya çıkarılıyor. Bunların birbirine uyumu ve giderilmesi sağlanıyor. Bununla birlikte, müzakerelerin eksiksiz bir şekilde yürütülmesi, topluluk müktesebatının uygulanması için oluşturulacak idari yapının veya var olanların güçlendirmesine ilişkin çalışmalar da gerçekleştiriliyor. Geçmişteki Kopenhag kriterlerine benzer süreç, bu kez Maastricht kriterleri olarak karşımıza çıkıyor.
Müzakere 2006'ya kaldı Hükümetin, beklentisi tarama sürecinin en geç nisan ayında başlaması, 3 Ekim'de de müzakere sürecinin çalıştırılması yönündeydi. Ancak, aradan geçen bir ay içinde bu konuda fazla bir ilerleme sağlanamadı. Ve dün AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn'den beklenen açıklama geldi: "Türkiye ile tarama sürecini 4 Ekim'de başlatacağız..." Yani, AB Zirvesi'nden çıkan müzakerenin başlama tarihi olan 3 Ekim, bir anda tarama sürecinin başlayacağı tarih olarak karşımıza çıktı. Her ne kadar geçmişte tarama ile müzakere süreci bir arada götürülen ülkeler olsa da bu da gösteriyor ki, Türkiye ile müzakereler ancak 2006'da başlayabilecek. Diğer bir anlatımıyla Fransa'nın baştan beri istediği oldu...
Tercüme bile bitmedi Tabi, tarama ve müzakere süreçleri de öyle haydi denilince başlamıyor. Önce birbirine uyum sağlanacak AB ve Türkiye'nin mevzuatlarının tercümesi gerekiyor. Bunların toplamı ise 90 ila 110 bin sayfayı buluyor. Peki, bunun ne kadarının tercüme edildiği sorusuna ise "Yüzde 10'una bile ulaşılmadı" yanıtı veriliyor. Bırakın bunları, Türkiye'nin müzakereleri hangi idari model ile götüreceğine ilişkin kararı da bulunmuyor. Çünkü, AB müzakerelere başlanması için herhangi bir idari yapılanma modeli önermiyor. Her ülke kendine uygun bir idari model belirliyor. Eski Devlet Bakanı Işın Çelebi'nin çalışmasına göre; birçok ülke AB'den sorumlu bir bakanlık kurmuş, bunun üzerinde de AB Uyum Konseyi oluşturup adaylık sürecini tamamlamış. Örneğin Çek Cumhuriyeti Uyum Konsey Başkanlığı'na Başbakan'ı getirmiş, yardımcılığına da Dışişleri Bakanı'nı atamış. Benzer yapılanmaya Romanya da gitmiş. Estonya ve Macaristan farklı bir model benimsemiş; Dışişleri Bakanı heyet başkanı olurken, altında sekreterya görevini yürütecek koordinasyon dairesi kurmuş. Polonya ise AB Bakanlığı kurarken, kadrosunu da "Müzakerelerden Sorumlu Devlet Müsteşarlığı" altında toplamış. Türkiye'nin modelinin ne olacağına gelince; 17 Aralık sıcağının geçmiş olmasından kaynaklansa gerek, herkes kendine göre bir model öneriyor, "4 Ekim'e kadar Allah kerim" deyip yoluna devam ediyor.
|