İstihdam zengini büyüme
"İstihdam dostu" ya da "zengini" büyüme terimi giderek dilimize yerleşmeye başlıyor. Bir önceki yazımda, hizmetler sektörü odaklı büyümenin yarattığı istihdamın sanayi sektöründen ne denli fazla olduğunu vurgulamıştım. Bu trendin zaman içinde güçleneceği de açıkça görülüyor. Türkiye için bu konuda yapılmış çalışmalar var. İbrahim Kavrakoğlu'nun 2003 yılında bileşim sektörü için yaptığı bir çalışmanın özet verileri tablodan izlenebilir. Buna göre, kişi başına en fazla yatırım gereksinimi sanayi sektöründe. Bir kişi için 65 bin dolarlık yatırım gerekiyor. Hizmetler sektöründe ise 50 bin dolar yatırım ile iş sürdürülebiliyor. Bileşim sektöründe, ki hizmetler sektörü içinde yer alıyor, gereken miktar sadece 5 bin dolar. Bu tutarlardaki yatırımların milli gelir artışına yıllık katkı payları ise işin ilginç ve gerçekçi yönünü gösteriyor. Sanayi sektöründe kişi başına 65 bin dolarlık yatırımın milli gelire yıllık katkısı 13 bin dolar, buna karşı hizmetler sektörü 18 bin dolarlık artışa neden oluyor. Örnek alınan bileşim sektörü ise 5 bin dolarlık yatırımla yılda 32 bin dolarlık katma değer yaratıyor. Bu gerçekler, hizmetler sektörünün hem milli gelire katkısı hem de istihdam yaratma açısından üstünlüğünü açık şekilde gösteriyor. Yatırım gereksinimi göreli olarak az olmasına karşın büyümeyi arttırmada güçlü bir işlevi var. Daha fazla kişiye de iş olanağı sağlıyor. Bu süreci daha da etkin hale getirmekte eğitimin ayrı bir rolü var. Hizmetler sektörünün bir gerçeği, kalifiye işçilere ihtiyacı olması. Tarım ve sanayi sektörlerine kıyasla hizmetler sektöründe çalışanların kalitesi daha yüksek. Bu kaliteyi tutturmanın şartı ise eğitimden geçiyor. Eğitimin kalitesi ne derecede yüksek ise, iş bulma olanağı da o kadar artıyor. Ayrıca iş bulma süresi de kısalıyor. Bu nedenle, eğitim harcamalarına ayrılan payların arttırılması ve kalitesinin yükseltilmesi zorunluluğu ortaya çıkıyor. İstihdam zengini büyümeyi arzuluyorsak, bunun yolu hizmetler sektörü üzerinde yoğunlaşmaktan ve bunu yaparken de aynı zamanda eğitime destek vermekten geçiyor. Bu ikiliyi ne ölçüde önemsersek, o ölçüde istihdam dostu büyümeye erişebiliyoruz. IMF ile yeni anlaşma hazırlıklarının sürdüğü bu dönemde, önümüzdeki üç yılda eğitime ayrılacak ödeneklerin, faiz dışı fazladan biraz fedakarlıkla, ya da Brezilya'nın yaptığı gibi genel harcamalardan ayrılmasıyla soruna hızlı bir çözüm bulunabileceği dile getirilebilir. Ayrıca bu tür eğitim faaliyetlerinin finansmanı için Dünya Bankası gibi dış kaynaklarlar devreye sokulabilir. IMF'in bu konuyu, istihdam yaratacağı ve geleceği çok daha iyi şekillendireceği gerekçeleri ile destekleyeceğini sanıyorum. İstihdam dostu olan, enflasyonist eğilimleri canlandırmayan ve bütçe harcamalarının kalitesini arttıran önerilere kimse itiraz etmeyecektir.
|