Hayatımız tiyatro..
İstanbul'da, alemin en kabadayısı, günün birinde şöyle diyordu karşısında bir şeyler anlatan adama: "Bana tiyatro yapma!" Çok ciddi bir mecliste, o meclise "reis"lik eden adamsa, şöyle azarlıyordu karşısında ayaklanan "öteki" cemaati: "Burası tiyatro değil! Oturun!" Saygın bir kurumun başkanı da, ne kadar içten konuştuğunu anlatabilmek için aynı söyleme başvuruyordu: "Ben tiyatrocu değilim.. Oynayamam!"
Özeti şuydu bütün bu söylemlerin: Herkes kendi hayatını en "gerçek" haliyle yaşadığını sanırken "öteki" lerin oynadığını düşünüyordu. Oysa... Hepimiz oynuyorduk işte.. Hepimiz.. Hepimiz büyük bir tiyatro sahnesinin kendilerine muhtelif roller biçilmiş iriliufaklı oyuncularıydık. Sorun şuydu: Senaryo kimindi? Kim yazmıştı oynadığımız oyunu? Repliklerini "tepeden-tırnağa" kendimizin yazdığı bir oyunun oyuncuları mıydık? Yoksa.. Yazılmış bir senaryoya mı rol kesiyorduk? Hayatın temel sorusuydu aslında "kendi tiyatromuz" un başat sorusu? Yazılmış bir senaryo.. Alnımıza.. Ya da görünmez ak kağıtlara.. Nüfus kütüğüne kaydınız düşülürken, görünmez bir mürekkeple, bütün bir "dramatik" kurgu da not düşülmüş olmasındı sakın "meçhul" ellerce? Aslında bunun cevabını arıyoruz her doğan günde: Uyanır uyanmaz tepemizde gözlerimizi kamaştıran güneşe, ya da ufkumuzu karartan simsiyah bulutlara bakıp söylediğimiz ilk şu oluyor: "Bugün de yaşıyoruz. Oyun bitmemiş işte.. Bugünkü sahnede de rolümüz var!" Bize biçilen rolü ne kadar değiştirebiliyoruz? Yalnızca replikleri değil, oyunun akışını.. Mutluluk oyununun temeli de bu.. Bazen her şeyi değiştirme ve hayatımızı kendi gönlümüzce ve istediğimizce yaşama gücüne sahip olma duygusu bizi kanatlandırıyor. Lakin, bu duyguyu yalnızca her şey iyi giderken yaşıyoruz. Oysa, mutluluk oyununun "öteki" oyuncuları, her şey kötü gitmeye başladığında söylemi tersine çevirerek kurtuluyorlar bedbinlik ve ümitsizlikten: Hiçbir şeyi değiştirme gücüne sahip değiliz.. Yaşadıklarımızın sebebi biz değiliz.. Ne yapsak, ne etsek böyle olacaktı zaten.. Dert etmeye değer mi başkalarının yazdığı ve sonu belli oyunun sahnesinde oynarken?
Başkalarının yazdığı senaryoda, bir tiyatro sahnesinde, elimizde olmayan bir "oyun"da oynadığımız savına karşı çıkanlar olacaktır. Haklıdırlar.. Ki, gün içinde bize yazılmış replikleri yırtıp atıyoruz mütemadiyen.. Yenilerini yazıyoruz kişisel isyan bayraklarında.. Lakin.. Bütün savlar çöküyor sonunda en yaman soru zihinlerin en derinine sessizce dayandığında: "Senaryoyu yazabiliyorsan şayet, kendi 'oyun'unun sonunu da söyleyebiliyor musun bir çırpıda? Ne zaman, nasıl, hangi mekânda?" Tiyatro mu? Hayır.. Bunun adı trajedidir..
|