İstihdam dostu büyüme
Türkiye'de tartışılan konuların başında yüksek büyümeye karşın istihdam artışının sınırlı kalması geliyor. Ekonomide gözlenen büyüme ile birlikte işsizliğin gerileyeceğine dair bulgulara son üç yıldır rastlanmıyor. Her ne kadar istihdam ile ilgili verilerin güvenilirliği konusunda kuşkular olsa da durum bu. Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'den Dr. Can Fuat Gürlesel'in yaptığı çalışmaya göre, önümüzdeki 20 yıllık dönemde Türkiye, her yıl 1 milyon kişiye yeni iş yaratmak durumunda. Hükümetin, "Katılım Öncesi Ekonomik Programı"ndaki resmi veriler ise, 2005-2007 yılları arasında her yıl 650 bin kişiye iş yaratılması gereğine işaret ediyor. Bu iki çalışma arasında farklılık olsa da, bulunacak iş rakamlarının boyutu hayli büyük. Bunu gerçekleştirmek için yeterli sermaye ve büyük çabaya gerek olduğu açık şekilde ortada. Peki bu konu nasıl çözümlenir? Çözüm için sadece büyüme hızına bakmak yetmiyor. "Üretim artarsa işsizlik de azalır" genellemesi her zaman çalışmıyor. Bunun yerine gayri safi milli hasılayı oluşturan üç temel sektöre ayrı ayrı eğilmek gerekiyor. Sanayi, tarım ve hizmetler sektörü 1980 ve 1990'li yıllarda önemli değişim gösterdi. Tarımın payı azalırken sanayi sektörünün katkısı %30'lara çıktı. Hizmetler sektörünün milli gelire katkısı ise 2003 yılında %58'e ulaştı. İstihdamın ise halen %34'ünü tarım, %18'ini sanayi ve %58'ini hizmetler sektörü sağlıyor. Can Fuat Gürlesel'in yaptığı hesaplamalar, 2025 yılında hizmetler sektörünün büyümeye katkısının %65'e ulaşacağını, yaratılan işlerin %62,5 inin yine hizmetler sektöründe olacağını işaretliyor. Bunun anlamı hizmetler sektörünün "yeni iş yaratılması" konusunun merkezinde olacağı. Bu yapısal değişim, sadece bize özgü değil. Sanayileşmiş bir çok ülkede hizmetler sektörü, iş yaratmanın motorunu oluşturuyor. Aşağıdaki tablo, ABD ekonomisinde sanayi ve hizmetler sektörünün iş yaratmasına ilişkin. Tablodan da izleneceği gibi, sanayide %5 istihdam artışı 60.000 kişilik yeni iş sağlarken, hizmetler sektöründe %3 oranında bir büyüme 300.000 kişiye iş olanağı sağlıyor. Nedenleri oldukça ayrıntılı teorik açıklamaları içeriyor. Detaylarına girmek istemiyorum. Ancak, sanayi sektöründeki sermaye ve işgücü bileşimini dikkate aldığımızda, bu sektörün bir puan büyümesi için gerekli sermaye oldukça fazla. Aynı tutarda bir yatırım, hizmetler sektörüne aktarılsa çok daha fazla yeni iş olanağı yaratılabiliyor. Örneğin, binek arabası üretmek için gerekli sermaye, üretilen arabaların dağıtımı (hizmetler sektörü) için yapılacak yatırım harcamalarının çok daha üzerinde. Oysa, dağıtım kanalları fabrikada çalışan işçilerden daha fazla istihdam olanağı sağlıyor. Bu nedenle, aynı sermaye ile daha fazla yeni iş yaratmanın odak noktasını hizmetler sektörü oluşturuyor. Önümüzdeki yirmi yıl içinde istihdamın %60'ından fazlasının kaynağı olacak bu sektörün önü açılabilir, çeşitlendirilebilir ve de önemi anlaşılırsa istihdam sorununa da bir ölçüde çare bulunabilecektir. Sadece sanayide üretim artışlarına, ya da kapasite kullanım oranlarına bakarak gereği kadar yeni iş yaratamayacağımızı artık kabul etmemiz gerekir. Önümüzdeki 20 yılda, her yıl 1 milyon kişiye yeni iş sağlanamaz ise, demokratik bir ülkede seçmenlerin gereğini düşünecekleri kuşkusuzdur. Bunun için de çok yüksek büyüme oranları yerine, "istihdam dostu büyümeye" odaklı hizmetler sektörüne ağırlık verilmesi kaçınılmazdır.
|