| |
|
|
Yavuz, Yavuz'a nasıl kıymış..
Türk sineması gene muhteşem bir filme sahip olacaktı, Eşkıya'dan sonra.. Bir kilometre taşı daha konacaktı, bir unutulmaz filmle. Eğer Yavuz'un Yavuzluğu tutmasaymış.. Eğer takıntılarından hiç değilse bu film için kurtulabilseymiş.. Eğer insanların sinemaya film seyretmek için gittiklerini bilebilseymiş.. Film seyretmek için.. Arka arkaya tokatlar yemek, bitmez tükenmez mesajlarla dolu toplumsal tiradları ders gibi dinlemek için değil.. Filme harika başlıyorsun.. Her şey ama her şey nasıl mükemmel, nasıl kusursuz gidiyor.. "Bundan iyisi artık olmaz" demeye hazırlanıyorsun.. Ve gümmm.. Film son on dakikada tepe taklak gidiyor.. Türkiye'nin toplumsal gerçekleri var ya.. Çözümsüzlükler var ya.. Çözümsüzlüğün tek çözümü var ya.. Seyircinin başından beri bildiği, hissettiği, hiçbir sürpriz, hiçbir yenilik taşımayan, tipik Yeşilçam Filmi çözümü.. En kolay, en klişe, en ezberlenmiş, en zavallı çözüm .. Aslında çözümsüzlük.. İnsanı umutsuzluğa, insanı bunalımlara götüren "Bu ülkede yaşıyorsun, kaderin bu.. Ne yaparsan yap" diyen acımasız bir karamsarlığı "Memleketin değişmez gerçeği" diye sunma.. İnsanın kendi elleri ile yarattığı bir harikayı, gene kendi elleri ile boğazlaması.. Eğer film, güneye giden otobüsün kapısında Meltem, kurumuş karanfili Şener'in eline koyarken bitseydi, Gönül Yarası, Türk sinemasının gelmiş geçmiş en güzel filmlerinden biri, belki de birincisi olurdu.. O ana kadar her şey olağanüstü bir güzellikler dizisiydi çünkü.. Film tatlı ekşi Çin sosları gibi, buruk bir komedi havasında enfes sürüyordu.. Çok güzel bir hikâye yazmıştı Yavuz Turgul.. Solcu ve idealist öğretmen emekli olunca, yıllar sonra İstanbul kenar mahallesindeki evine dönüyor, birkaç kuruş kazanmak için de çocukluk arkadaşının taksisinde çalışmaya başlıyor. Bir gece arabasına bir pavyon şarkıcısı biniyor. Ruh hastası kocasından kaçan bir Güneyli kadın. Hikâye nasıl güzel kuruluyor.. Nasıl güzel çekiliyor.. Ve de nasıl güzel oynanıyor.. Oyuncuların yeteneklerinin ötesinde, Yavuz'un oyuncu yönetimindeki titizliği var. İlkokuldaki çocuklar, kahvedeki öbür müşteriler bile o kadar iyiler ki.. Türk filmlerinde baş roller dışındakiler sırıtır genelde. Bu filmde yoldan geçenler bile oyuncu sanki.. Öylesine.. Şener Şen bana bir kere daha "Keşke Amerika'da doğsaydı" dedirtiyor.. En az dört Oscar'ı olmuştu.. Bu defa Meltem Cumbul da harikalar yaratıyor.. Süper.. Süper bir performans.. Sümer Tilmaç .. Bu nasıl bir oyunculuktur Sümer?.. Bu nasıl oyunculuktur?.. Sümer için baş roller yazılmalı.. Şener'i 40 yıl sonra ancak keşfeden Yeşilçam Sümer'i de bulmalı artık.. Adam "Ben sanatçıyım" diye bas bas bağırıyor.. Timuçin Esen?.. Kim bu yahu?.. Nerden çıktı?.. Türk sinemasının gelecek on yılına adını kazır.. Çoktandır aranan jön işte bu.. Hem de nasıl yakışıklı.. Ama asıl ne büyük oyuncu.. Bir Oscarlık performans daha.. Şener Şen'den sahne çalabilen bir delikanlı, düşünebiliyor musunuz?. Film öylesine şirin, öylesine tatlı, öylesine içli, çarpıcı, çekici gelişiyor ki.. Tek kelime ile.. Muhteşem!.. Bu yetmiyor ama Yavuz'a.. Tüm solcu yönetmenlerin hastalığı yakalıyor sonunda onu da.. İlle de toplumsal mesaj verecek.. Son 20 dakika bitmez tükenmez tiradlar.. Herkes derdini anlatıyor uzun uzun.. Film de film olmaktan çıkıyor.. Türkiye'nin toplumsal sorunları konulu bir panele, sempozyuma dönüşüyor.. Çözüm.. Çözüm ne olacak ki.. Yavuz ördüğü ağları toparlayamıyor.. Hazırladığı en enfes yumaktan çıkmayı başaramıyor.. En kolay, Yeşilçam'da yüzyıldır herkesin baş vurduğu kolaya sığınıyor.. Herkesin başından beri tahmin ettiği ucuz "Son"a kurtarıcısı diye sarılıyor.. Seyircisine en kötü, en olmaması gereken mesajı verdikten sonra bitiriyor, saplantılarına kurban ettiği harika filmini.. Kendi filmine kendi elleri ile kıyıyor.. Gönül Yarası, dünya durdukça duracak bir film olacakken, sıradan finali ile çabuk unutulacaklar arasına adını yazıyor. ..Ve ben, solcu, ilerici geçinen bir yönetmenin, bu kadar tutucu, bu kadar gerici bir çözümde boğulmasını anlayamıyorum..
Şimdi bu yazdıklarımdan, "Filme gitmeyin" sonucunu çıkarmayın sakın.. Gönül Yarası, sadece Yeşilçam'da değil, tüm sinemada ender rastladığımız güzelliklerden biri.. Mutlak görülmeli.. Benim öfkem, yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişken kaçırılan fırsata.. Ben hiçbir Türk filminde bu kadar üst düzey oyunculuk görmedim. Sadece onlar için bile görülmeye değer.. Eğer anlattığım "Karanfil" sahnesinde kalkıp gider, yani filmi Yavuz'un yerine kendiniz bitirirseniz, ağzınızda hem de nasıl bir lezzet kalır.
Filmde iki kelimeden oluşan bir cümle de eksik.. Baba ile kız arasında uçurumlar var.. Sonunda kapanıyor.. Baba söylenmesi gereken her şeyi söylüyor kızına.. Daha doğrusu söylediğini sanıyor.. Oysa kız, bu iki sözcüğü bekliyor hep.. Bu ülkede belki de hemen her kızın babasından duymayı beklediği iki sözcüğü.. "Seni seviyorum!.." Şener gibi yapmayın babalar.. Sarılın kızlarınıza, "Seni seviyorum kızım" diye fısıldayın kulaklarına.. Merak etmeyin.. Babalığınıza halel gelmez.. Tersine "En bulunmaz baba" olursunuz..
|