You can easily realize...
Kolaylıkla fark edileceğini biliyorduk zaten... Yani amacımızın... Nitekim öyle oldu... Program amacına ulaştı... Maksat anlaşıldı. Şöyle demiştik: "İzleyeceğiniz bir televizyon programının hikayesi değildir. Sizin hikayenizdir." Siyaset Meydanı'nın ekran macerasını anlatan "On Yılın Hikayesi"ni izlerken, aslında herkes "kendi on yılı"nı da yeniden yaşayacaktı. Hem kendi on yılının, hem Türkiye'nin on yılının hikayesiydi anlatılan... Üstelik, izlerken yaşanacak duyguları da tahmin etmiştik.. Öyle oldu... Kökleri geçmişte olan heyecanlar; o günden bugüne taşınan duygusallıklar... Arada bir gözyaşları... Ama yaşanan temel duygu o değildi... Yaşanan temel duygu, şaşkınlıktı... Şaşkınlık... Ki az çok tahmin etmiştik onu da... Çünkü şaşırtmak istemiştik aslında.. "Biz neleri yaşıyorduk, biz neleri tartışıyorduk" sorusunu sordurmak istemiştik. Biraz hayret, biraz şaşkınlık, biraz da sessiz sitemlerle...
"Hafıza-ı beşer nisyan ile malul" olduğundan, hatırlatmadan hatırlanması zordu... Üstelik onca gailenin arasında kim nereden ve nasıl hatırlayacaktı ki on yılda yaşananları... Oysa biz biliyorduk... Çünkü, hafızamızın değil, arşivimizin kasetlerine kaydedilmişti söylenen sözler... Bir vesile oluyor, "okuyorduk" ara ara... Biliyorduk yani Türkiye'nin on yıllık "sözel mazi"sini... Söylenenlere hayret edileceğini biliyorduk. Ve evet, hayret ettirmek istemiştik aslında...
Tartışma programları "Siyaset Meydanı"ndan önce de vardı... Siyaset Meydanı'ndan sonra da oldu... Oluyor... Olacak... Televizyon tarihinde adları da olacak kuşkusuz... Ama Türkiye'nin siyasal ve toplumsal tarihinde kayda düşülecek "demokratik kurum" olarak hep o "on yıllık hikaye" hatırlanacak... Övünmek keyfiyeti bize ait olsaydı, bir tekini bile kaleme almazdık bu satırların... Övünecek olan, o "dokunulmaz sanal bölge"yi şaşırtıcı biçimde yaratan sözlerin ve tavırların sahipleriydi... O aralar, Siyaset Meydanı'na dair özel sayı yayınlayan Birikim dergisinde yayınlanan dokuz bilimsel bildirinin sonuncusu şu sözcüklerle bitiyordu: "Siyaset Meydanı; fantom (hayalet) kamu alanı, fantom demokrasi; anıların ve unutkanlığın arasında, belirsiz arzulu, gerçek ve gerçekdışı bir bölge."
Siyaset Meydanı, aslında 6 Şubat'ta "On birinci" yılını dolduruyor... On iki yaşına basıyor... "On yıllık hikaye" dememiz şundandı ki, 1994'ten 2004'e geçen sürede yaşananları; 2004'ün takvim yaprağı çevrilmeden "on yıllık" bir tarihle kayıtlara düşürmek istemiştik. Ama bir maksadımız daha vardı: "Bize ne oldu?" sorusunu sordurmaktı herkese, olumlu ya da olumsuz anlamda... "İyi ki şimdi bunlar konuşulmuyor!" ya da "neden şimdi bunlar konuşulmuyor?" dedirtmekti... Geldik bu yazının asıl maksadına: On yılın hikayesindeki parça bölük tartışmalardan kimilerinin; bugün, olduğu gibi, bütünüyle, yeniden yayınlanabileceği yolundaki öneri ve yayınlanması yolundaki şiddetli arzulardan sonra "umumi bir çağrı"dır bu yazının asıl maksadı... Bilen bilir, 1996 Temmuz'undaki "İkitelli Tsunamisi"nde sele kurban gitmişti 94-95 programlarının bir bölümü... Tarihi tamamlamak için, o tarihe söz ve tavırlarıyla katkıda bulunanların kişisel kayıtlarına ihtiyacımız var şimdi... You can easily realize...
|