| |
|
|
Bilmek yetmiyor, bilgiyi uyarlamak da şart artık..
İnsanlığın bilgi üretimi de, bilgiye ulaşması da inanılmaz ölçülerde hızlandı. Bunu anlatmak için bir ölçü vermeye çalışırsak, Daniel Boorstein'den alıntı yaparak mesela şöyle diyebiliriz: - İnsanlığın Ortaçağ sonuna kadar sahip olduğu tüm bilgilere eşit miktarda bilgi, The New York Times'ın bir haftalık nüshalarında yayınlanıyor. Ben kendimden biliyorum. Bilgi birikimlerine ve bilgeliklerine güvendiğim kişiler ölünce, sadece bir sevdiğimi kaybetmenin ötesinde, ölümle yok olan bilgilere de yanarım. Bunu en şiddetle, babamı bir trafik kazasında yitirdiğim 1964'ün 10 Ekim günü hissetmiştim. Üzerinden çıkan eşyalarını bana vermişlerdi. Cüzdan, saat, dolmakalem ve üç tane kitap vardı. Hep okurdu. Yurttaki ve dünyadaki bir olayın içyüzünü anlamak için, kitap karıştırmaya üşendiğim zaman, babama sorardım. Ölüm o bilgileri yok edince, kendi kendime "Ben bunlara yeniden nasıl sahip olacağım" diye kara kara düşünmüştüm. Aynı duyguyu Kemal Tahir, Turan Güneş, Turgut Özal gibi arkadaş düzeyinde yakın olduğum ve onlarla dostluğumdan çok farklı bakış açıları elde ettiğim insanların ölümlerinde de hissettim. Şimdi bu yitirdiğim bilgilerin bir bölümüne internetteki arama motorları ile yeniden ulaşabiliyorum. Evimdeki on binlerce kitapta bulamadıklarımı mesela Google'a yazıyorum. Saniye sonra önümde yüz binlerce sayfa açılıyor. Önce buhar makineleri, sonra da içten patlamalı motorlar, insan gücünün kaldıraçları olmuştu. Şimdi internetin arama motorları, insan belleğinin kaldıraçları konumunda. Bu çağda herkes eskisinden daha fazla ve daha çeşitli bilgilere sahip. Bilgi ve bilgili insan, ülkelerin de şirketlerin de en değerli varlıkları. Ama bütün mesele bu yeni bilgilerin karar merkezlerine aktarılmasına ve bunlara dayalı olarak yenilenmelerin, reformların, değişimin gerçekleştirilmesine bağlı. Bu çok kolay değil. Moskova'daki Sovyet Komünist Parti Politbüro üyeleri de, dünyanın ve insan düşüncesinin değiştiğini biliyorlardı. Rus insanını mutlu etmeye, "Mig 29" veya "Kalaşnikof" üretiminin yetmediğini onlar da biliyordu. Ama Berlin Duvarı'nı onlar yıkamadı kitleler yıktı. Bağdat'taki Saddam da, Sovyet-Amerikan dengesinin bittiğini biliyordu. O da Miloşeviç'in başına gelenleri sarayındaki televizyondan izliyordu. Ama yönetim biçimini değiştirmeyi başaramadı Saddam. Bize gelirsek. Bizde de herkes, Türkiye'nin tüm "Milli Mesele"lerinin aynı zamanda "Uluslararası Sorunlar" olduğunu biliyor. Dünya konjonktürüne uyum gösteremeyen rejimlerin, kendi uluslarının başına ne işler açtığını da biliyor herkes. Ama bu bilgileri bazı karar merkezleri, kaçınılmaz değişimin zorunlu nedenleri olarak kabul etmiyor veya reddediyor. Statükoculuğu, bir ilkelilik ve bir erdem gibi sunanlar bile var. Yani "Bilgi ve İletişim Çağı"na girmek yeterli değil. Bu çağa uyum göstermeyenlerin ayakta kalmalarının zor olduğunu da anlamak gerekiyor artık.
|