"Latife"nin ruhunu sızlatmayın!
Latife Hanım'ın günlük ve mektupları üzerindeki yayın yasağının Şubat ayında bitişine dair oldukça ilginç haber ve yorumlar yayınlandı gazetelerde... Müsadenizle, konuya ilişkin "eksik ama çok önemli" bir ayrıntıyı kıyısından, köşesinden ben de hatırlatmak isterim!
Biliyorsunuz, önce, Prof. Reşat Kaynar, -ki yasağı koyan heyette yeralıyordu!- Hürriyet'ten Sefa Kaplan'a, "Bilim adamları, günlükleri incelesin, uygun görürlerse yayınlansın" diye bir anlamda "sansüre davet" çıkardı... Bu haber üzerine Sabah'tan Emre Aköz de "SüzgeçKafa" başlıklı bir yazı döşenerek, Kaynar'a katılmadığını, bu mantıkla hareket edilecek olunursa, "Latife Hanım'ın günlükleri"nde neler yazılı olduğunu asla öğrenemeyeceğimizi(!) ileri sürdü... Engin Ardıç da konuyu bir başka "cephe"ye taşıdı ama Latife Hanım'ın "mahremiyetini kağıda dökecek kadın" olduğunu sanmadığını, korkmamıza gerek olmadığını yazdı.. Bunların hepsi, iyi, güzel(!) de hiç kimse, "Yaşasaydı Latife Hanım ne derdi?" diye sormadı, hatta, "Bu günlükler neden ve nasıl yasaklandı, Latife Hanım'ın hayatta olan akrabaları ne düşünüyor?" diye de! İşte, şimdi, bu soruları ben sormak istiyorum, soruların yanıtlarını kısmen çıtlatarak!
Hatırlayanlar bilir, geçen yıl 10 Kasım'da, atv-Bir Yudum İnsan'da, "Latife- Sırlar Odası'nda Mustafa Kemal'siz 50 yıl" başlıklı bir çalışma yapmıştık... Doğrusu, bu çalışmada, Latife Hanım'ın hayat öyküsünden çok "sırlarına ne denli düşkün ve ketum biri" olduğundan bahis geçmiş.. Aksine, Latife Hanım, hem Gazi'yle yaşanan 1000 gün, hem de sonraki zamanlara ilişkin, hiçbir yayın organı ya da kişiyle tek bir kelime dahi paylaşmayacağı sözü verdiğini dile getirmiştik... Örneklendirerek hem de.. Mesela... 1950 yılında, evine izinsiz giriş yapan gazeteci Niyazi Banoğlu'na, "Bilmediğiniz bir şey var galiba.. Biz ayrılırken, müşterek hayatımıza dair konuşmayacağız diye birbirimize söz vermiştik. Siz, benden bunu nasıl istersiniz?.." diye cevap vermişti Latife Hanım. Yine, 1958 yılında, gazetesi adına "dizi-yazı ve profesyonel bir teklif"i sunmaya gelen Nezihe Araz'a da.. "Bak kızım" diye söze başlamış ve şöyle devam etmişti "Osmanlı hanedanında hiçbir hükümdar karısı, ne sebeple olursa olsun, kocasından ayrı düştüğü zaman, hiç kimseye evliliği veya evlendiği kimse hakkında hiçbir şey söylemedi yazmadı, konuşmadı. Demek ki bu bizim töremizde var.. Şimdi ben bu haklı ve güzel töreyi bozup bana verecekleri üç beş kuruş için, O'na ait hatıralarımı satacak mıyım? Nasıl bir düşünce bu.. Satabilir miyim?"
Latife Hanım, bir başka zaman da "bacadan giren" gazeteci Mete Akyol'un yüzüne kapıyı kapatmıştı.. Kısacası, elli yıl boyunca Avrupa'dan Amerika'dan gelen dolarlı, marklı röportaj önerilerini reddetmişti. En önemlisi de.. Boşanma sonrası yerleştiği Nis'teki komşusu ve sık sık sohbet ettiği, Alman yazar Emil Ludvig'i -ki Lenin'in, Mussolini'nin, Napolyon'un hayatını kaleme almıştı- reddetmişti..
Sonra ne olmuştu... Ağustos 1975'de yaşama veda eden Latife Hanım'ın "bir başına yaşadığı Harbiye'deki evine "devlet" gelmiş ve "yazılı-çizili" ne varsa alıp götürmüştü... Kardeşler, yeğenler de, "bir çift söz" bile edememiş, büyük bir baskı altında hissetmişlerdi kendilerini.. "Alıp götürme"nin ardından bir de "25 yıl boyunca yayın yasağı" konmuş, durum daha bir gizemli hal almıştı... Şimdi.. Medyatik rüzgarlarla, çok özel anların, çok özel anıların, her 15 saniyede bir piyasaya sürüldüğü, sabun köpüğüne benzetildiği, aşk, meşk, hatta cinsel ayrıntıların, en mahrem durumların dahi paraya dönüştüğü, tüketildiği, hatırat tüccarlarının bolca olduğu bir dünyada.. Birileri kalkıyor "şöyle açıklansın, böyle olsun!" diye ahkam kesiyor. Hiç kimse "Elli yıl boyunca kulağını ve ağzını hep kapamış ve paylaşmamış olan Latife Hanım'ın günlüklerini aldığınız gibi, aynen akrabalarına verin" demiyor.. Evet, bence günlüklerin tasarrufu, devletin değil, "aile"nindir...Aile ne isterse onu yapar... Tanıyorum, mesela, Dilek Bebe, Meral Bebe, Güneş Karabuda ve Latife Hanım'ın daha pek çok akrabası, yeğeni sessizce, asilce ve kırık bir halde bekliyor... Onların sessizliğine saygı gösterelim.. "Latife Hanım'ın gözyaşlarıyla yıkanmış hatıralar"a hürmet edelim! Aile adına...
|