Benim balonlarım vardı!
Gazeteciler bilir. Bu mesleğin bütün keyfi, prestiji ve heyecanı dışında bazı 'lolipop' yanları da vardır: Sinema-tiyatro biletleri, restoranlarda gazeteci olduğunuz öğrenildiği zaman gösterilen ihtimam ve yılbaşı hediyeleri mesela! Firmalar, özellikle ürünlerini tanıtmak ve dergicilere bir selam göndermek amacıyla, yılbaşlarında coşarlar. Olan muhaberat servisine olur! Yüzlerce çiçek, çikolata, ajanda, atkı, çanta vs. arasında boğulur muhaberat bölümünün emekçileri! Üstüne üstlük telefon edip, "Biz bilmemnereden arıyoruz, bir kutu lokum yollamıştık, acaba falanca hanımın eline ulaştı mı?" türü sorularla muhatap olurlar. Dergi çalışanlarını hediyeler konusunda fikir teatisinde bulunurken görürsünüz: "Sana pembesini mi göndermişler? Aaa şuna gelen ajanda bize niye gelmedi?" gibilerinden. Yanılmıyorsam aziz dostum Mansur Forutan'ın bu konuyu derinlemesine işleyen bir yazısı vardı geçmiş yıllarda. Benimse konum farklı. Bu yıl, gazetecilik geçmişim boyunca, (ki şimdilerde 13. yılımı falan idrak ediyor olmalıyım) aldığım en güzel kurumsal yılbaşı hediyesini aldım! Sağolsun Penguen dergisindeki mizahçı arkadaşlar, ki hepsinin hastasıyım, nefis bir file yollamışlar bana! Filenin muhteviyatını şöyle özetleyebiliriz: Lastik top, emzik şeker, açılır kapanır bardak, kaynana dili, top çiklet, mızıka, balon, topaç, horoz şekeri, bilye, düdük, Mabel çiklet, şemsiye çikolata... Ayriyeten, pompasını sıkınca su fışkırtan bir plastik yüzük ve üfleyerek topunu havada tuttuğunuz bir 'ağızlıklı basket potası' da var bu muhtelif çap ve ebatlardaki oyuncakların arasında! Allah tuttuğunuzu komik yapsın! Bir filenin içinde, toplasan 20 Yeni Türk Lirası falan tutacak bir sürü ıvır zıvır sayesinde, SPA'ya gitmiş gibi oldum ayıptır söylemesi! Fileyi elime aldıktan bir saat kadar sonra, kendimi halının üzerinde resmen 'oyuncak oynarken' yakaladım! Ağzım da açık. Şahane bir aptallık gelmiş üstüme, bir eğleniyorum ki, kendi kikirdememe uyanmışım! Bir mızıkaya saldırıyorum, bir topaca! Fark ettim ki, 70'li yıllarda doğduğum halde, bana bu oyuncaklardan çok azı alınmış zamanında! Fazlaca pedagojik özen sahibi anne babanın zararları... Daha çok 'Barbie bebek getirtelim, elektrikli tren alalım, legoları yığalım beyni gelişsin' bakış açısı hakim olduğundan, bu şahane saçmalıklardan, galiba sadece mızıkayla bilye vardı bende, bir de arada uçan balon diye tuttururdum! Zaten belli bir yaştan sonra, oyuncaktan çok, kitap çocuğu olduğum ortaya çıktı. Misafirliğe gidilen teyzeler, ablalar, "Ay ne güzel, ver eline bir kitap, unut" derlerdi, sanki ben duymuyormuşum gibi! "Kitap okuyoruz ama sağır değiliz, heeey" gibilerinden sinir sinir dönüp bakardım! Ama hayatımın ilk oyuncak bebeğiyle tanışma anım, ben hatırlamasam da, Super 8 formatında kaydedilerek ölümsüzleşmiş! Gülse, ikinci yaşını kutladığı, daha doğrusu, başka insanların onun ikinci yaşını kutladığı, kendisinin pek de farkında olmadığı doğum gününde... Dantelli, fistolu, kırmızı kareli bir elbise giydirilmiş, yere, halının üzerine oturtulmuş. Karşıdan komşu teyze, hediyesini çıkartıp, Gülse'nin görebileceği bir açıdan sallıyor: Sarı saçlı bir bebek. Etrafta yeğenler, komşular, abla, ağabey, vesaire, herkes tepki bekliyor. Çığlık mı atacak, ilgilenmeyecek mi, gülecek mi? Gülse bebeği görür görmez, öngörülenlerin hiçbirini yapmayıp, histeri krizine kapılmışçasına titremeye başlıyor! Kollarını uzatıp, parmaklarıyla bebeğe 'gel, gel' yapıyor ama neşeden eser yok! Daha çok büyük bir hırs, sabırsızlık ve sinir! Tır tır tır diye gürültü yapan, sessiz bir kayıtta, açıklanması zor bir duygu fırtınası görülüyor. İki yaşın tüm duygusal birikimi, bir anda ortaya dökülmüş ve öylece kayıtlara geçmiş! Misafirler sırıtmaya çalışıyorlar ama bir yandan da "Çocukta var mı bir tuhaflık?" düşüncesi, uzaktaan, bir gölge halinde, kafalardan geçiyor! Gülse hâlâ titriyor ve en sonunda bebek eline verilince, oyuncağına sımsıkı sarılıyor! Bu olaydan 30 yıl sonra, yine bir halının üzerinde otururken, benzer bir heyecan yaşadım! Erdil Yaşaroğlu, Selçuk Erdem, Metin Üstündağ, henüz tanışmadığım Yiğit Özgür ve bütün Penguen'ciler... Allah müstahakkınızı versin!
|