İş güvencesi ne getirdi?
Türkiye'de işçi-işveren ilişkilerinde yıllardır sorun yaşanıyor. Oysa istediğiniz kadar sermayeniz olsun, buna işgücü katmadan üretim yapmak imkansız. Yine dilediğiniz kadar işgücüne sahip olun, sermaye olmadan üretim yapamazsınız. Son yıllarda üretici işveren, krizlerle boğuşup yaşam savaşı verirken, işçi çalıştırmayan ancak daha fazla getiri elde edenler 'faiz'e yöneldi. Çünkü bu yöntemle 'işçi' çalıştırmaktan dolayı yüksek 'vergi' ve 'SSK primi' yükümlülüğünden kurtulmaktadırlar. Yatırım yapan işveren ise, bürokrasiden çektiği bir yana, çalıştırdığı işçiden kaynaklanan vergi ve SSK primi yükümlülükleri nedeniyle sıkıntılı günler yaşıyor. Diğer taraftan, işçiler de ücret ve sosyal haklarını az bularak, daha fazlasını istiyor. Türkiye, 1994 yılında onaylanan Milletlerarası Çalışma Teşkilatı'nın (İLO) 158 sayılı sözleşmesi ile 'iş güvencesi' taahhüdünde bulundu. Ve bu taahhüt 57. Hükümet döneminde 2002'de TBMM'de kanunlaştı.
İşten çıkarma olmayacak İş Güvencesi Yasası'na göre işveren, 'geçerli bir neden' olmadan kimseyi işten çıkaramayacak. İlk bakışta bu uygulama işçinin lehine gibi gözüküyor. Fakat uygulama sonuçlarına bakıldığında, işçinin aleyhine işlemeye başladığı görülüyor. Neden mi? İşte size nedeni. Yasanın uygulamasında görüldü ki, işveren haklı ya da haksız bir nedenden ötürü işçiyi işten çıkardığında, bunların yüzde 95'i yargı kararı ile geri dönüyor. Mahkeme kararı ile geri dönen işçi, işveren tarafından işe başlatılsa da 4 aylık ücret tazminat ödemesi gerekiyor, ayrıca mahkeme kararı ile işe dönen işçi-işveren ilişkisinden ne beklenebilir? Böyle bir durumda çalışma barışından bahsetmek mümkün olabilir mi? İşveren, mahkeme kararına rağmen işçinin işe başlatılmaması halinde ise, bu 4 aylık tazminata ilave olarak 4 ila 8 aylık tazminat daha ödemek zorunda kalıyor. Bu da, işletme sermayesi güçlüğü çeken, çalıştırdığı işçiler için yüksek vergi ve SSK primi yükümlülüğü altında kalan, ekonomik krizlerin izini hâlâ üzerinden atamayan işvereni kayıtdışılığa itiyor. Bir işveren herhangi bir birimini kapatması durumunda, bu birim için istihdam etmek zorunda kaldığı işçiyi haklı nedenle çıkarsa dahi, bu kişilerin mahkeme kararları ile geri döndükleri bilinen bir gerçek. Buna güvenen işçilerin çalışmada gösterdiği uyumsuzluk ve sadakatsizlik, işvereni kayıt dışılığa itmektedir. Çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar ağır mali yükümlülük mevcut değildir. Durum böyle olunca da, bu yükümlülüklerden kurtulmak isteyen işveren, bu kez sigortasız işçi çalıştırmaya veya komşu ülkelerde yatırım yapmaya yönlendiriliyor. Bu uygulama da istihdamı olumsuz yönde etkiliyor. İşçinin kurtarıcı diye baktığı 'İş Güvencesi Yasası' galiba ülke gerçeklerine biraz lüks geliyor. Ancak bu uygulamanın hem işverenin, hem de işçilerin aleyhine işlediğinin gündeme getirilmesi, popülizm uğruna pek mümkün gözükmüyor. Ama eminim ki, işçilerin de büyük bölümünün bundan zarar gördüğü gerçek.
|