| |
Takım oyununun gücü ve büyüsü üzerine...
Tek insan nedir ki? Basın dünyasında da aynı. Tek başına yapılan çalışmaların, ekip çalışmasıyla yapılanların çok gerisinde kaldığını bilmeyen yoktur. Bu düşüncenin ışığında, Merkez Haber Ajansı muhabirleriyle Türkiye'nin kanayan yarası SSK hastanelerini mercek altına aldık. Siz bunları haber sayfalarında okuyacaksınız. Muhabir arkadaşlarımızın bu çalışmaları sırasında yansıtamadıkları tirajikomik olaylar da vardı. Şimdi ekip üyelerinin kaleminden tek tek bunları size aktarayım.
SSK'dan 'Görevimiz Tehlike' manzaraları * Özlem YURTÇU Sabah saat 05.00'te düştük yollara. Arabada plan yapıyoruz, güvenliği nasıl atlatır da gazeteci olduğumuzu belli etmeden içeri sızarız diye.. Bir yandan da ekipte doktor kılığına girip vatandaşı dinleyecek kişiyi seçiyoruz. Mustafa Kaya bu göreve talip oluyor. SSK İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Osmaniye'deki polikliniklerinin önüne geldiğimizde şaşırıyoruz önce. Çünkü etrafta in cin top oynuyor. Ucu bitmeyen kuyruklar beklerken kimseyi göremeyince 'Burada asayiş berkemal' izlenimi ediniyoruz. 07.45'te kapılar açıldığında asıl hareketlilik kendini gösteriyor. Ön kapıdan girersek şüphe çeker diye arka kapıdan sızıyoruz içeri. İlaç kuyruklarının olduğu eczane gişelerinin orada fotoğraf çekiyoruz. Güvenlik görevlileri bizi dışarıya atmaya hazırlandıklarında soluğu dışarıda alıyoruz. Bu uygulama birkaç kez tekrarlanıyor, alışık olduğumuz manzaralar sayesinde SSK'da da maratonculara taş çıkartıyoruz anlayacağınız...
* Müslim SARIYAR Sabahın ilk ışıklarıyla SSK Okmeydanı Hastanesi'nin önündeyiz. İlk gözümüze çarpan tıbbi atıkların atıldığı yer... İlk deklanşöre burada basıyoruz. İlerledikçe ambulans merkezinin otopark gibi kullandığı gözümüze çarpıyor. Poliklinik bölümünde ise hasta olup muayene olmak için kendimi sıraya yazdırıyorum. Müslim olan adım bir anda Mehmet Akdağ'a dönmüştü. Aldığım sıra numarası ise 47 idi. Sıra bana gelene kadar hastalarla hasta gibi dertleşiyorum. Bir konuşuyorum, bin ah işitiyorum . Bir de kendimi doktor gibi hissederek dinlemek istiyorum anlatılanları. Yüzlerdeki acıyı uzun süre unutmam mümkün değil. Duyduğum hayat hikayelerinden kalın ciltli bir roman dahi olur. İleride olur belki, neden olmasın?
* Bülent ERGÜN İstanbul uyurken ben, Savaş Abi'nin beni görevlendirdiği yer SSK Göztepe Hastanesi'ndeyim. Kapıların açılması beklenirken sohbetler koyulaşıyor, herkes yaşadığı sıkıntıları birbirine anlatıyordu: "Niye randevu almayıp, sabah erkenden gelip kuyruğa giriyorsunuz" diye sorduğumuz hastalar, randevu alıp muayene olmakla işin bitmediğini, asıl sıkıntının ilaç alırken ve röntgen çektirirken yaşandığını söylüyorlar. Görevlilerin yarım saat sonra işbaşı yapmasıyla kuyruklarda numara savaşları yaşanıyor. Bütün bunlar yaşanırken bizler de etrafımızdaki hasta ve hasta yakınlarıyla kimliğimizi deşifre etmeden dertleşiyoruz. "Ne zaman bitecek bu kuyruk çilemiz" herkesin adeta diline yerleşmiş. Bir yandan koridorlarda ve kuyruklarda yaşananları gözlemlerken, diğer yandan da bunları gizlice (güvenlik görevlilerinin olmadığı yerlerde aleni bir şekilde fotoğraflamaya çalışıyoruz. 11.5 saat boyunca çalıştığımız hastaneden net fotoğraf ve bilgilerle ayrılıyoruz.
* Pervin METİN Dondurucu soğuk ve gecenin kör karanlığında Göztepe SSK'ya doğru yola koyulduğumuzda, nelerle karşılaşacağımızı bilsek de hastaların yaşadığı sıkıntılara bire bir tanık olmak hem acıttı hem de insanlık adına bir kez daha düşündürttü. Ardı arkası kesilmeyen kuyruklar, saatlerce bir sedye üzerinde muayene olup ilaçlarını almayı bekleyen hastalar ya da tek imza için ellerinde evrak, odalar arasında mekik dokuyan hasta yakınları alıştığımız görüntülerdi. Hani o klasik ama bir o kadar işlevsel cümleyi tekrarlayıp durduk: "Burası Türkiye, oluyor böyle şeyler." Konuştuğum hastalar kan, röntgen ya da ilaç sırasında bekleyip, günlerce hastane köşelerinde sürünmenin dışında en çok 'küçük dağları ben yarattım' havasında gezen hastane memurları ve doktorlardan şikayet ediyordu. Birbirlerine tutunarak zar zor yürüyen bir yaşlı bir çiftin, laboratuar gişesindeki memurun gazabına uğraması, azarlanması ise bunun sadece küçük bir örneğiydi. SSK'lılar, tüm sorunları SSK hastanelerine yeterli kaynak aktarılmayıp, yeterli personel atanmamasına bağlayıp "Bir litrelik şişeye alabildiğinden fazla su koymaya çalışırlarsa sonuç bu olur" yorumu yapıyordu.
* Güngör KARAKUŞ Gecenin karanlığında Merkez Haber Ajansı'ndan iki arkadaşımla düştük yollara. Varılacak nokta SSK İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Osmaniye'deki poliklinikleri.. Yapmamız gereken ise SSK'larda insanları çileden çıkartan manzaraları görüntülemek. İlaç kuyruğunun uzadığı salonda aynı zamanda muayene sırası alınıyordu. Ancak, salona girdiğimde gördüğüm manzara beni hayretler içinde bıraktı. İki kedi sandalyelerin üzerinde yatıyor.. Hastalar ise, şaşkın gözlerle keyif yapan kedileri izliyordu. Bu görüntüyü kaçırmamalıydım. Fotoğraf çekerken, hemen 10 metre yakınımızdaki güvenlik odasının hareketlendiğini gördüm. Enselenmiştik. Amacımız SSK'ları en doğal haliyle çekmekti. Bu işi izin alarak yapsaydık, belki de bu kedileri burada göremeyecektik.
Halk için hesap sormaya devam SSK işinde görevli 15 arkadaşımızdan bazılarıydı yukarıda yazanlar. Diğerleri yazamadı çünkü onlar yeni haberlerin peşine düşmüştü bile. Bu tür çalışmalara devam edeceğiz. Babıali'de unutulmuş olan ekip çalışmasını yeşertecek, halk adına arkadaşlarımla birlikte hesap sormaya devam edeceğiz.
|