| |
|
|
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...
Bazı gerçekleri hatırlayarak yeni yıla başlayalım. 1-Türkiye'nin en önemli "Ulusal Dava"sı, Avrupa Birliği'ne tam üye olmaktır. AB'ye üyelik projesi, sadece devletin ve siyasetin değil, halkın da sahip çıktığı bir olgudur. Bu proje, gelişmişlik, özgürlük, demokratlık, çağdaşlık, kalıcı istikrar gibi çeşitli temel beklentileri içeren bir "Yarın"ı ifade ediyor toplum için. Türkiye 3 Ekim'de tam üyelik müzakerelerine başladığı gün, Anadolu insanı için geçmişte "Kader" olarak kabul edilmiş sayısız olumsuzluk, birer birer ayıklanıp, tarihin çöplüğüne atılacaktır. 2-Türkiye'de Avrupa ülkelerinin tümü gibi, "Eski Dünya"nın bir parçasıdır. Eski dünyalı olmak gerçeği, kendi tarihi ile hesaplaşabilmek cesaretini de gerektirtiyor. Irkçılık, yobazlık, ayırımcılık, kan davaları gütmek, yabancı düşmanlığı, farklı olana tahammülsüzlük gibi insanlığın kötü yan ürünleri, eski dünyanın mütemmim cüzleridir. Fransa'nın, Almanya'nın, İtalya'nın veya Avusturya'nın tarihlerinden tevarüs ettikleri olumsuzluklar ne kadarsa, Türkiye'nin de tarihinden bugününe aktarılan olumsuzluklar o kadardır. AB'ye üyelik sürecinde Türk toplumu cesaretle, bunları da tartışıp, kendi tarihinin gerçekçi bilançosunu çıkartacaktır. 3- Özellikle devlet görevlerinde bulunanlar için, AB'ye üyelik sürecinde tribünde oturup, olayı uzaktan izlemek imkanı yoktur. Yılbaş ve bayram mesajları ile bu sürece katkıda bulunmak veya engellemeye çalışmak, sadece abesle iştigal olacaktır. Türkiye tam üyeliğe uzanan süreçte, istikrarlı, kararlı, icraatçı bir siyasi ve idari yapı ile hedefe ulaşabilir. Sivil toplum ile kamunun bilinçli işbirliği, bu süreci kısaltır. 4- Mevcut Anayasa ve pek çok yasa, müzakere sürecinde temelden değişecektir. Bunu şimdiden belleklerimize yerleştirmekte yarar var. AB Anayasası yürürlüğe girdikten sonra, bu metin tüm üyeler ve adaylar için üst metin haline geliyor. Örneğin yüzde 10 barajlı bir seçim sistemi demokratik temsili imkansız kılıyor. Eğer yine kararsız koalisyonlar ve istikrarsız dönemler görmek istemiyorsak, ya "Başkanlık Sistemi"ni, ya da bir başka modeli düşünmeye başlamalıyız. İki turlu seçimler, gerek yatay gerek dikey Kuvvetler Ayrılığı'nın sağlanması, demokratik diktatörler çıkmaması için, şimdiden tartışılmalıdır. 5- Kıbrıs'ı çözümsüz bir sorun halinde tutup, Türkiye'nin AB yolunu tıkamak için bir araç halinde kullanmaya çalışmak, akıl dışıdır. Kıbrıs'ı bir istismar konusu halinde alıp sürdürmenin, Kıbrıslı Türkler'e de Türkiye'ye de bir yarar sağlamayacağı bilinmelidir. Gerek Kıbrıs'ta, gerekse Türkiye'de bulunan AB karştı kesimler, Konuyu istismar etmek yerine, KKTC'nin genç insanlarına ve gelişmişlik bekleyen 70 milyon Türk'e ne tür bir alternatif sunduklarını söylemelidirler. Yeni bir yılın başnda belleğimize kazımamız gereken gerçeklerden bazıları bunlar. Hatırlatmakta fayda gördüm.
|