Yıl sonu
Yazık ki bu yıl da geçen yıl olduğu gibi büyük bir depremle sona erdi. Geçen yıl İran'ın Bam kentinde yaşanan trajedi bu kez 12 ülke ve milyonlarca insanı etkiledi. Bam depreminde ateş yalnızca düştüğü yeri yakarken, tatile meraklı bir dünyanın en güzel köşelerini vuran deprem çok farklı ülkeleri de dolaylı olarak etkiledi. Türkiye'de olduğu gibi başka ülkelerde de insanlar kendi vatandaşlarının başına gelenleri merak etti. Yardımlarıyla katkıda bulunabilecekleri uluslararası kuruluşları aradı. Bir yanıyla, paylaşılan bu ortak acı, küreselleşen dünyanın olumlu sayılabilecek bir özelliğiydi. Yaşanan felaketin kendisinde ise, özellikle de tsunaminin yol açtığı zararın boyutlarına bakıldığında, küresel ekonomik gelişmenin doğaya yönelik tahribatının damgası da vardı. Ekonomik gelişmenin insanın doğa ile ilişkisinin temel dengelerini bozmadan nasıl gerçekleştirileceği sorusu bu yaşanan trajedinin de arka planını oluşturuyordu. Kendisi de bir deprem kuşağında yer alan, yaşadığı son deprem felaketlerinde dünyayı hemen yanında bulabildiği için kendi devletinin beceriksizliğinin bedelini nispeten daha hafif ödeyen Türkiye'de de olay büyük bir ilgi uyandırdı. Ama felaketin kurbanlarına nasıl yardımda bulunulabileceği üzerinde ilk günlerde büyük bir arayış da olmadı. Siyasal Ufuk Hareketi'nin bir toplantısında katılımcılardan birisinin söylediği gibi ilk gününde Türkiye bu depremle ancak orada bulunduğu bilinen futbolcuların şöhreti ölçüsünde duygusal bağlantı kurabildi. Halbuki Türkiye'ninkine benzer konumda olan, yarın başına gelmesi mukadder bir felakette dünyanın dayanışmasına ihtiyaç duyacak bir ülkenin başka ve farklı toplumlarla çok daha derin bir empati ilişkisi de kurması gerekir. Hele bir de dünya siyasetinde sözü geçen bir ülke olma iddiasını taşıyorsa. Büyük deprem ve ardından gelen tsunaminin yarattığı felaketle biten yıl Türkiye açısından pek çok bakımdan olumlu geçti. Türkiye ekonomisi, istihdam yaratma konusundaki başarısızlığına rağmen, enflasyonu ve faizleri de düşürerek yüksek oranda büyüdü. Tüm eksikliklere ve yaşanan provokasyonlara rağmen ülkedeki demokratikleşme süreci ivme kazandı.
Diplomatik yaratıcılık Geçmişten gelen yükler yavaş yavaş boşaltılırken tabii ki geçmişin alışkanlıklarının depreştiği skandallar da yaşandı. Hızlı tren kazalarının ardından iktidarın gösterdiği pişkinlik, yargıda iyice su yüzüne çıkan zaaflar can sıkıcıydı ancak bunlara gösterilen tepkiler de sağlıklıydı. Ülkenin bir yılına neredeyse tümüyle AB süreci ve buna bağlı olarak Kıbrıs meselesi egemen oldu. Rumlar'ın yüzde 76'lık bir oy oranıyla reddettikleri Annan Planı'nın aslında Rumlar'ın son derece çıkarına olduğuna hala inananlar dışında hemen herkes Türkiye'nin bu açılımıyla kendisine ciddi bir diplomatik manevra alanı yarattığını, Avrupa ve ABD dışında kalan ülkelerdeki tepkilerden de anladı. Üstelik Brüksel zirvesinde Rum kesimi ağır bir siyasi yenilgi de tattı. Şimdi marifet bu noktadan sonra Kıbrıs Rumları'nı daha da sıkıştıracak ve Kıbrıs Türkleri'nin önünü açacak diplomatik yaratıcılığı göstermektedir. Geçtiğimiz yılda yaşananlar Türkiye'nin yerleşik kurumlarının bu türden bir yaratıcılığa sahip olduklarını gösterdi. Türkiye'nin önünde halledilmeyi bekleyen pek çok sorun olduğu doğru. Ancak felaket tellallarına kulak tıkayan ve kendine güvenen bir Türkiye'nin bunların üstesinden gelememesi için pek bir neden de yok. Tüm okurların yeni yılını kutlarım.
|