Kabine değişikliği fantezisi
Ankara masallar şehri. Siyaset ve iktidarın kalbinde, gerçek ve fantezi arasındaki çizgi oldukça ince. Bilgi kirliliği had safhada. Bir gün bakıyorsunuz, "espri" diye söylediğiniz bir laf, kocaman bir dedikodu çarkından geçtikten sonra, "haber" olarak size geri dönüyor. Bitmeyen söylenti girdapları içinde kaybolmamak için "kuşkucu" bir beyin ve kalın bir zırh gerekiyor. Etrafınıza güvendiğiniz ve sevdiğiniz insanlardan bir koruma alanı yaratmak zorundasınız. Bunlar aynı zamanda zeki insanlar olmalı ki onlar da Ankara'nın manipülasyon ve Bizans oyunlarını kendi süzgeçlerinden geçirebilsin. Bütün bunları yaparken de, olabildiğince fazla bilgi ve haber toplamak, Ankara'yı ve bu şehirdeki "maskeli balo" karakterlerinin gerçek kimliklerini ortaya çıkarmak gerekiyor. Zor iş doğrusu. Ama gazetecilik de bu demek. Tüm bunlar, şu meşhur "kabine değişikliği" meselesi için girizgah. Haftalardır, hatta aylardır, öğlen yemeklerinde, telefon sohbetlerinde, derin konuklarla yapılan derin mülakatlarda bu konu konuşuluyor. Konuyla ilgili 700 sohbetten sonra her şeyi biliyor ama hiçbir şeyi bilmiyorum. Gerçek şu ki, kim ne derse desin, ne fikir ortaya atılırsa atılsın, kabinede değişiklik konusu, başmüzakerecinin kim olacağı meselesi gibi, ancak ve ancak Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bildiği ve muhtemelen kimselerle de paylaşmadığı (geçen akşam eşli olarak baş başa yemek yediği ortağı Abdullah Gül dışında) bir konu. Ne yakın çevresi ne de bakanlar, Başbakan'ın ne yapacağını, kimleri değiştireceğini biliyor. Ama yine de biz görevi yerine getirerek kabine değişikliği meselesine dalalım. Bilinenler şunlar. Teamül olarak Türkiye'de liderler, birkaç yıl sonra kabinelerini değiştiriyor. Başbakan Erdoğan'ın da kabinedeki bazı bakanların "yorulduğu" ya da yeterince yüksek performans göstermediği düşüncesinde olduğu biliniyor. Erdoğan, kendisi yüksek tempoda çalışan bir lider. Dışişleri Bakanı ve bakanların bir bölümü de öyle. Ama tüm bakanlar Başbakan'ın "mükemmeliyet" standardını tutturamayabiliyor. Başbakan'ı İstanbul günlerinden beri yakın tanıyan bir isim "Başbakan için belirleyici olacak şey performans olacaktır" diyor. Özellikle AB ile müzakere sürecine girerken dinamik, temiz ve dengeli bir kabine istiyor Başbakan. Bu üç kelime sihirli. Ama performans deyince her şey "atom karınca" gibi çalışmakla bitmiyor. Bir kere burada yanıltıcı olabilecek bir gösterge, Başbakan'ın kendi ifadesiyle zaman zaman "sert" olabilen ve etrafındakilerden azami gayret bekleyen tarzı. Kendi anlatımlarından ve bakanlardan anladığımız kadarıyla, bazı bakanların performansından hoşnut olsa da bunu belli etmeyen bir adam Başbakan. Açıp teşekkür etmek yerine "Bu ne oldu?" diye başka şeyler sorabiliyor. Ama bu o bakandan hoşnutsuz olduğu anlamına gelmiyor. Bu hafta partililerle yaptığı çeşitli toplantılardan anlıyoruz ki, AB stresi geride kalınca Erdoğan "temizlik" ve "yolsuzluklarla mücadele" konularında yoğunlaşacak. Söz ettiği, parti içindeki yolsuzluk iddiaları. AKP'li vekil ve il başkanlarına "Böyle iddialar varsa bana gelin" diyen Başbakan, bundan sonra yolsuzlukla mücadele kabinesi kurmak isteyecektir. Ama başka dengeler de yok değil. Emin olun hükümet içinde "eşinin başı açık olan bakanlar", ANAP kökenli bakanlar, Abdullah Gül'ün yakın çalıştığı bakanlar, AKP grubunda tepki uyandıran ya da sevilen bakanlar gibi farklı dengeler de var. Yani? Kısacası ocak ayı içinde ufak çaplı (yaygın söylenti 5 bakan) bir revizyon ya da bakanlar arası görev değişimi olabilir. Belki de tüm bu söylentiler, kulisler doğru çıkar ve Başbakan ocak ayının ilk haftası sonunda "pat" diye değiştiriverir kabineyi. Belki de yapmaz. Bu noktada kesin bilinen tek şey, başmüzakerecinin kimliği. Evet bildiniz, Semra Hanım...
|