|
Koltukta gerileceğiz
|
|
Paranoyalar ülkesi "Mançuryalı Aday" ABD'deki sermaye-siyaset ilişkilerini çarpıcı biçimde anlatıyor.
Samuray gerçekten kör mü? Takeshı Kitano'nun yönettiği "Zatoichi"de kör olan eski bir samurayın öyküsü var.
Kaçışın yolu yok "Garez" genelde abartılı ama gerilim sahnelerinin hakkını veriyor.
Dev ülkenin dev paranoyaları
Bu dev paranoya hikayesi, ne tuhaftır ki pek garip durmuyor. ABD'deki büyük sermaye-siyaset ilişkileri artık öylesine deşifre oldu ki... Bu nedenle film hiç yadırganmıyor.
Büyük ülkenin paranoyası da büyük oluyor. Amerikan sinemasından gelen ve ülkeyi, hatta dünyayı yönetime uzanmış olabildiğince kirli ve karanlık odakların elinde oyuncak gösteren kaçıncı iddialı üstün yapım bu? Şimdilik en yenisi ama herhalde sonuncusu değil. Çünkü biliniyor ki, bu bir Amerikan geleneğidir: Sistemi sarmış ya da sarabilecek yozlaşma sarmaşıklarını, ciddi ciddi filmlere konu olarak almak... Böylece, hem kendisini tam güncelliğin ortasında bulan seyirci avlanmış oluyor hem de sistem tüm yozlaşma olasılıklarını ve fantezilerini işleyerek, özünü ve temelini temize çıkarıyor. "Bakın, işte biz bunların da anlatılabildiği bir ülkeyiz" demenin zevki gibisi var mı? Daha önce 1962 yapımı mütevazı bir John Frankenheimer gerilimiyken, zaman içinde tam bir kültfilme dönüşen ve bizde "Casuslara Karşı" diye bilinen ilk "The Manchurian Candidate"in 40 yıl sonraki bu yeni çevriminde, kimi değişiklikler var. Kore savaşında geçen açılış bölümü, bu filmde 1991 yılının Körfez Savaşı'na dönüştürülmüş. Cephe yakınlarında savaşırken özel bir birimde beyinleri yıkanan ve böylece olmayan bir kahramanlık olayının kanaviçesi kafalarına işlenen bir avuç eski asker, 15 yıl sonra kendilerini karmaşık bir maceranın içinde buluyorlar. Hepsi o günlerle ilişkili korkunç düşler görmektedirler, hepsi artık birer ruh hastasıdır. Savaştaki olayın kahramanı olan genç politikacı ise, hırslı senatör annesinin koruyucu kanatları altında hızla yükselmekte ve ABD başkanlığına oynamaktadır. Ve anlaşılır ki, tüm o beyin yıkama olayı, "Küresel Mançurya" adlı bir dev şirketin kendi çıkarlarına yönelik bir başkan arayıp bulma isteğinin aşamalarından başka bir şey değildir. Politikacı Shaw ailesinin son üyesi genç Raymond Shaw, ateş çemberinden geçerek yeni görevine doğru kanatlanırken, bir "imal edilmiş başkan" yaratmaya yönelik bu uygulamanın önünde pek az engel vardır...
ARTIK FANTEZİ DEĞİL Bu dev paranoya hikayesi, ne tuhaftır ki hiç de garip durmuyor, hatta son derece inandırıcı gözüküyor. Bunda elbette Frankenheimer'e yaklaşan, hatta belki onu aşan Jonathan Demme yönetiminin damgası ve birbirinden usta oyuncular da etken. Denzel Washington- Liev Schreiber ikilisi, ilk filmdeki Frank Sinatra- Laurence Harvey ikilisini aratmıyor. Aynı şey, genişletilen ve zenginleşen anne Shaw rolünü Angela Lansbury'den devralan Meryl Streep için de söylenebilir. Ama filmi asıl inandırıcı kılan, elbette ABD'nin ta kendisi. Özellikle tüm son seçim dönemlerinde, kimi zaman Michael Moore gibi belgecilerin de katkısıyla, ABD'deki büyük sermaye-siyaset ilişkileri artık öylesine deşifre oldu ki... Bu nedenle film hiç yadırganmıyor. Hatta oldukça gerçekçi bile duruyor!... Oysa Frankenheimer'in filmi bir büyük siyasal fantezi diye algılanmış ve başarısı, zengin hayal gücünün üzerine kurulmuştu. Eğer bu yeni film de kültleşirse, bu daha çok Demme ve ekibinin becerisi sayesinde olacak. Çünkü artık hikayenin fantezi ve hayale dayalı yanları hemen hiç kalmadı!..
MANÇURYALI ADAY (The Manchurian Candidate) Yönetmen: Jonathan Demme Senaryo: Daniel Pyne, Dean Georgaris Görüntü: Tak Fujimoto Oyuncular: Denzel Washington, Meryl Streep, Liev Schreiber, Jon Voight, Kimberly Elise, Jeffrey Wright, Bruno Ganz Paramount (UİP) yapımı.
|