Kalbin zamanı
İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri gözünüz aydın...
Kalbin kırıldığı zaman!..
Jules Verne'nin ünlü denizaltısı Natilius, İstanbul'da bir alışveriş merkezinin adı oldu. Kadıköy yakasındaki alışveriş merkezi fiziki koşullarıyla büyük kolaylıklar sunuyor müşterilerine. Ben de en son Ali Özgentürk'ün "Kalbin Zamanı" adlı filminin galası için gitmiştim Natilius'a... Film, yalnızca içeriğiyle değil, adıyla da etkiledi beni. Hele, bu güzel filmi İbrahim Ağa Çayırı'nda izlemek apayrı bir etki bıraktı bende. Ne Natilius'u, alışveriş merkezinin bulunduğu yer İbrahim Ağa Çayırı olarak bilinirdi bir zamanlar!.. Bir futbol sahası vardı burada... Yağmur yağdığında kalelerden birinin önü havuz gibi olurdu... Ve Koşuyolu Kazım İşmen Lisesi'nin futbol takımı bu sahada antrenman yapardı. İstanbul liselerarası futbol karşılaşmalarında her maçta bir düzine gol yiyerek ilk maçta elenen okul, bu sefer iddialıydı! Öğrenciler kendilerine inanmıyor, güvenmiyorlardı ama, o yıl öyle bir öğretmen gelmişti ki okula, insanın hayatta her şeyi başarabileceğine, tüm olumsuzluklara rağmen düşlerini gerçekleştirebileceğine inandırmaya çalışıyordu onları... Öğrenciler de, sevgi dolu, her türlü sorunlarıyla ilgilenen öğretmenlerinin arkasından koşuyor, her geçen gün kendilerine olan güvenleri artıyordu. Öğretmenleri, çamur deryasında açan nilüfer gibi görünüyordu gözlerine.
UYANIK KALECİYE GOL! Okul takımının uyanık geçinen kalecilerinden biri her seferinde havuz içindeki kaleden kaçıyor, zemini kuru olan kaleye geçiyordu; karşı kale de öteki kaleciye kalıyordu doğal olarak!.. İstanbul futbol şampiyonasının ilk maçı için kadro açıklandığında, balçık içindeki kalede topu tutmaya çalışan kaleci ilk 11'de olduğunu öğrenince şaşırır!.. Okula yeni gelmişti ne de olsa... Bu yüzden, haksızlık olduğunu bile bile, hiç sesini çıkarmadan ayak bileklerine kadar su dolu kalede, rüzgarın her esişinde ıslak eşofmanlarını kamçı gibi tenini acıtmasına aldırmadan görevini yapmaya çalışıyordu... Yedek kulübesinde oturmayı beklerken, öğretmen "1" numaralı formayı ona vermişti hem de tüm arkadaşları arasında şunları söyleyerek; "Sunay her antrenmanda topu tutmanın en zor olduğu kaleyi korudu. Kendine yapılan haksızlığa rağmen bir denizaltı gibi sulara daldı. Bu turnuvada kaleyi o koruyacak, onun ellerinden kalbine giden bir yol var." Nasıl unutabilirim sevgili öğretmenimin o sözlerini!.. Hayatıma yön veren o güzel insanın sözlerini bir kez daha andım, bir denizaltının adını taşıyan alışveriş merkezinde ve "Kalbin Zamanı" filmini izlerken! Kimi yazarların polemiklerinden, ayak oyunlarından, kısır tartışmalarından ondan aldığım eğitim sayesinde sıyrıldım; hep o kalede, yalnızca topu takip eder gibi gözümü edebiyattan ayırmamayı ondan, Adnan Ersan'dan öğrendim. Sevgili öğretmeninin adını birkaç hafta önce Fatih Altaylı'nın köşesinde okuyunca üzüldüm. Üzüntüm öğretmenim adına değil, birçok yazısını severek okuduğum Sayın Altaylı adınaydı!.. Diyordu ki Altaylı; "İstanbul Erkek Lisesi, Türkiye'nin en önemli eğitim kurumlarından biridir. Genelde bu eğitim düzeyine yakışır kadrolarla yönetilmiştir. Ancak yabancı dilde (Almanca) eğitim veren bu önemli eğitim kurumuna yeni bir müdür atandı. İşin ilginci, bu yeni müdür bırakın Almanca'yı, Türkçe dışında bir dil bilmiyor." Öğretmenim Adnan Ersan'dı sözü edilen!.. Kendi ülkesinde, anadilinden dolayı küçümseniyor, öğretmenlik geçmişi hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığı anlaşılan bir yazar tarafından hedef gösteriliyordu!.. Fatih Altaylı'nın kalbi, vicdanı, bir öğretmenin 26 yıllık emeğini, başarısını, saygınlığını, sağlık raporu aldığı günlerde bir futbol karşılaşmasını izlemeye gitmekle karalamaya, yok etmeye çalışırken gerçekten rahat mıydı? Daha da üzücüsü, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Sayın Altaylı'yı arayarak söylediği şu sözlerdir: "Yazılarınızı okudum. Atladım zannetmeyin. Daha ilk yazıda hemen İstanbul Valiliği'ne yazı yazarak 'resmi' soruşturma başlattım. Eğer durum dediğiniz gibiyse, ki siz boşuna yazmazsınız, gereken yapılacaktır, merak etmeyin."
ATLADINIZ SAYIN BAKAN Bakanın yanıtı komedinin ikinci perdesini oluşturuyor. Atladınız Sayın Bakan, bal gibi de atladınız!.. Neyi mi?.. Adnan Ersan'ın kuruluşunda da bulunduğu Habire Yahşi Lisesi'nin müdürü olduğunu ve bu okulu 9 yıl sonunda İstanbul'da ÖSS'deki en başarılı okul yaptığını ve daha da önemlisi, atamasını yaptığınız bir öğretmeninizden "Bırakın Almanca'yı, Türkçe dışında dil bilmiyor" diye küçümsenmeye çalışıldığını atladınız!.. Sayın Altaylı'nın araştırmadan, Sayın Ersan'la görüşüp bilgi sahibi olmadan, tek taraflı bir yazı yazması mesleki anlamda hata ve kaza olarak değerlendirilebilir... Ama Sayın Çelik, Milli Eğitim Bakanı Çelik, sizin yaptığınız o kadar kolay yutulur lokma değildir; siz, bir öğretmeninizin 26 yıllık başarılı, hem de idarecilikte örnek gösterilmesi gereken kişiliğini "ki siz boşuna yazmazsınız" diyerek boşluğa atmamalıydınız. Sahi, bu yanıtınızdan sonra, öğretmenlerinizin size olan güvenini nasıl sağlayacaksınız? O yazıda asıl amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekti. Ki, Sayın Altaylı sizin yanıtınıza yer verdiği yazısında Sayın Ersan'dan "torpilli" diye söz ediyordu. Oysa, bu olayda bir tek torpil var; Adnan Ersan'ın İstanbul Erkek Lisesi Müdürlüğü'ne getirilmesini hazmedemeyen birkaç kişinin ortaya bıraktığı torpil!.. Öyle bir torpil ki, saygın bir köşe yazarını da, Milli Eğitim Bakanı'nı da insanlık onurunu yaralayıcı sözler söylemeye itecek kadar güçlü, yakıcı bir torpil!.. Bizi yıllarca derinden yaralayan bu tarz polemik oltalarına yem olarak takılmaktan ne zaman vazgeçip "adam" olacağız!?. İstanbul Erkek Lisesi'nin öğrencileri, öğretmenleri ve velileri, gözünüz aydın; Adnan Ersan gibi eğitim tarihimizin yüzakı bir idarecisi sizlerle!.. Kusura bakmayın, ben okulunuz hakkında "en önemli" demiyorum. Çünkü, ülkemdeki tüm okulları aynı "önem" derecesinde değerlendiriyor ve Lyon maçında alınan sonuçtan dolayı bir Trabzonspor taraftarı olarak tüm Fenerbahçeli kardeşlerime "geçmiş olsun" dileklerimi iletiyorum!..
Sunay Akın
|