Özal'a âşık olan Amerikalı obez kadın!
Kalp ameliyatı sonrasının nekahet dönemini Houston'daki otelde geçiren Başbakan Turgut Özal; kendisini iki aydır izleyen biz Türk gazetecilerini, sabahki "idman" için spor salonuna mutlaka beklediği haberini yolladı yardımcılarıyla... (Ki söylemese de gidiyorduk her sabah...) Eşofmanlarımızı üstümüze geçirip aşağıya indik. Özal da gri eşofmanıyla geldi... Lacivert takım elbiseli ve "kösele pabuç"lu korumaların eşliğinde bir saat kadar tur attık spor salonunun çevresinde... Korumaların en önemli görevi, her gün salonun orta yerinde "aerobic" yapan Amerikalı obez bir kadının Özal'a yönelik saplantılı ilgisinden Başbakan'ı korumaktı. Sonra soda ve sularımızı alıp kenara oturduk. Özal ortamızdaydı. Her sabah yaptığımız olağan "salon sohbetleri" nden farklı bir şeyler söyleyeceği belliydi. Çok heyecanlıydı çünkü... Avuç içine sığan küçük teybimi çalıştırdım: "Burada, hasta yatağımda çok düşündüm.." diye başladı söze. "Artık Türkiye'nin rotasını değiştirmek zorundayım. Tabuları yıkmalıyız. Bunun bir tek yolu var: AB'ye girmek!" Houston'daki hasta yatağında, "ölümle hayat arası"nda uzun muhasebeler yapma imkanı bulan adam; ülkesinin kaderine ilişkin tarihi adımın ilk işaretini o gün, o sabah, o spor salonunda verdi. İki saat süreyle, belki de o güne kadar hiçbir devlet adamından duymadığımız "radikal" açılımlarda bulundu. Çoğu "off the record"tu. Spor salonundan, çok hızlı bir beyin fırtınasının ardından başımız dönmüş olarak ayrılırken arkama baktım. Özal'a aşık Amerikalı obez kadın çoktan gitmişti. (O kadının bu yazıdaki işlevi de burada bitmişti zaten... Amaç AB konulu bir yazıya ilgi çekmekti... Ne yapalım!)
Özal Houston'dan döner dönmez, Brüksel'de "tam üyelik" için tarihi başvurusunu yaptı Türkiye'nin. Kesintiye uğrayan süreç yeniden işliyordu artık. "17 Aralık" yürüyüşü; aslında 1987 Mart'ında, Houston'daki salon yürüyüşünün ardından, Özal'ın o "absürd" ortamda, eşofmanlarıyla yaptığı o "tarihi açıklama"yla başladı. Özal'ın, kendi kafasında "un-ufak" ettiği tabuların yıkılmasını konuşmaya, gazetelerde yazıp çizmeye "o gün" kimse cüret ve cesaret edemezdi. "O gün" söylenenlerin hepsi, işte o nedenle "yayınlanmamak" kaydıyla söylenmişti. Bugün... Hepsi ama hepsi, TBMM zabıtlarında yayınlanıp kayda geçti.
17 yıl sonra 17 Aralık'ta bu kez Erdoğan vardı AB kapısının eşiğinde. Başkaları ne gördü, ne düşündü bilemem... Benim soğuk Brüksel akşamlarında gördüğüm bir şey vardı: Özal o Houston sabahlarında ne düşünüyorsa, Erdoğan da o Brüksel akşamlarında aynı şeyi düşünüyordu: O kapıdan asla, ama asla geri dönmeyecekti! Her ne "paha"sına olursa olsun!.. Dahası... Haklıydı da!.. Cumartesiye...
|