Yaşlı gözler...
Sevgili okuyucularım.. Bugün sizden özür dileyerek, Beşiktaş camiasına ve Türk futbol kamuoyuna anlatmayı bir borç bildiğim istifamla ilgili gelişmelerden ibaret olacak köşem.. Hayatımda hep inandığımı söyledim sizlere.. Yalana dolana hiç kaçmadım.. 25 yıldır, neyi doğru bildiysem onu sizle paylaştım.. 31 Mayıs'ta sevgili Yıldırım Demirören'le başladığımız Beşiktaş Yönetim Kurulu üyeliği görevinden dün ayrıldım.. Neden mi?.. Hiç kıvırmadan, lafı dolamadan söyleyeyim.. Ben, Beşiktaş gibi çok büyük bir kulübün yöneticisiydim.. Sevgili Başkan'la birlikte beni orayla seçenler, Beşiktaş her alanda başarılı olsun diye seçtiler.. Yoksa benim yöneticilik duygularım tatmin olsun diye değil.. Ben, kişi olarak beni seçen Beşiktaş camiasına iki söz verdim.. Birincisi, Beşiktaş'a bir televizyon kurmak, ikincisi basın sözcüsü olarak Beşiktaş'ın haklarını savunmak.. Kişisel olarak verdiğim iki sözü de bu kısa sürede yerine getirdim.. Bir de yönetim olarak verdiğimiz sözler vardı.. İnönü stadını büyütmek.. Akatlar tesisini açmak.. Ve nihayet futbolda başarı.. Beşiktaş TV'nin kurulduğu gibi, İnönü stadı da büyütüldü, Akatlar da açıldı.. Geriye en önemlisi kaldı.. Futbolda başarı.. Onun için dünya çapında bir Hoca getirildi.. Transferler yapıldı.. Ama maya tutmadı.. Olabilir.. Futbolda başarı olduğu kadar başarısızlık da var.. Önce takımı tanısın diye bekledik.. Hazırlık maçlarındaki olumsuz portreye ses çıkarmadık.. Lig başladı.. Devam eden aynı olumsuzluklara yine ses çıkarmadık.. "Zaman verelim.. Hoca mutlaka kalitesini gösterecek.." dedik.. 16'sı lig, 6'sı UEFA, hazırlık maçlarıyla birlikte 30'un üzerinde maç oynadı Beşiktaş.. Bir Hoca'nın takımı oturtması için 30'dan fazla maç yetmeyecekti de ne yetecekti?.. İlk kez İnönü stadında kapalı tribünde Başkan'la yan yana otururken, Standart Liege maçının ikinci yarısında "Hop.." dediğimi hatırlıyorum.. 45. dakikadan 80. dakikaya kadar "gol geliyorum" diye bağırıyordu.. Standart Liege gibi, Avrupa vasatının çok altındaki bir takımın, göz göre göre atacağı gole, 35 dakika hiçbir önlem almadı Del Bosque.. Ben okuyordum maçı.. O okuyamıyordu maçı.. Ve o gol girerken benim de Hoca'ya bütün güvenim yok olup gidiyordu.. O gün ilk defa Hoca'nın basın toplantısına bir gazeteci gibi girdim.. Bekledim bakayım ne diyecek diye?.. Hiçbir şey söylemedi.. Gayet olağan karşılamıştı.. O gece "Pardon" dedim.. Size yalan söyleyemezdim.. Ben artık Hoca'ya güvenmiyordum.. Gazeteci arkadaşlarımın karşısına çıkıp, hiç inanmadığım bir şeyi, "Ben Hoca'ya güveniyorum.. Onun arkasında duruyoruz.." gibi bir zırvalığı söyleyemezdim.. Onların karşısında yalan söylememek için kendi takımımın son 3 maçında stada gitmedim.. Parma'da ne olacağını biliyordum.. Oraya da gitmedim.. Sonra oturdum düşündüm.. Burası koskoca Beşiktaş.. Liderin 14, ikincinin 12, üçüncünün 10 puan gerisine düşmüşsün.. Hadi Türkiye ligini tanımıyor, Avrupa'yı da mı tanımıyor.. UEFA'ya da havlu atmışın.. Böyle büyük bir camiada, böyle büyük bir kulüpte, böyle bir günde bir tek şey yapılır.. - Gel bakalım mösyö.. Söyle bakalım derdini.. Pek öğrenemedin galiba geldiğin adresi.. Buranın adı Beşiktaş.." denmez mi, fatura önüne konmaz mı?.. Gelecek yılın takımını yapmak yine bu adama bırakılmaz.. Belki gelecek yıl yüzde 1 ihtimal başarılı olur.. İnşallah olur.. Onu bilmem.. Ben bu faturayı önüne koyar hesabı keserim.. Neden keserim.. Çünkü, benim gibi büyük bir camianın bütün umutlarını bir İspanyol beyefendisi daha Aralık ayının başından toptan tüketemez.. Tüketirse, o da tükenir.. Bu benim görüşüm.. Ama yönetim kurulu 18 kişi.. Benim gibi düşünenler olduğu gibi benim gibi düşünmeyenler de var.. Saygı gösteririm.. Ama inanmadığım bir şeye inanıyormuş gibi davranamam.. Ben yöneticilik duygumu tatmin etmek için Beşiktaş'a gelmedim.. Ben hayatımdaki biricik sevgili kulübüme hizmet etmek için geldim.. Futbola elimin uzanamadığını gördüm.. Yönetici olarak bu şartlarda daha fazla yararlı olamayacağımı anladım.. İnandığım gibi yazarak, inandığım gibi konuşarak Beşiktaş'a ve Türk futboluna daha fazla katkım olacağını gördüm.. Kimseyle kavga etmedim.. Kimse de benimle etmedi.. 6 ay en güzel arkadaşlıkları gördüm Beşiktaş yönetiminde.. Ama arkadaşlıktan öteye Beşiktaş vardı gönlümde.. 3 kuşaktan Beşiktaş camiasının göbeğindeki Hakan Kalkavan'la oturdum bir durum muhasebesi yaptım.. Yarım saat sürdü muhasebe.. Bu adamla, gelecek yılın takımını hazırlamaya, en az 6 ay daha beklemeye ne tahammülüm ne de daha önemlisi inancım vardı.. Bende olmayan inancı ben taraftara nasıl verecektim..? Şimdi huzurluyum.. Çünkü şimdi özgür bir biçimde Beşiktaş'ın emrindeyim.. Yönetimde kalan arkadaşlarıma içimden gelen küçücük bir söz: "Başarılı olmalarını şu anda yaşlı gözlerle en çok ben istiyorum.."
|