|
|
Ahmet beni güldürmek için gönderildi!
Ben arkadaş konusunda çok şanslılardanım. Çünkü hem çok arkadaşım var hem de bunların bazıları ailem gibi yakın dostlarım. Ve onlar hep yanımda; evlenirken yanımdaydılar, boşanırken de, işlerim çok iyiyken de, iflas ettiğimde de... Bir de tabii ki çok mühimi, ben bu dostlarımla çok eğleniyorum. "Eğleniyorum" dediysek, kulüp kulüp gezerek eğlenmek değil. Onu herkesle yapabilirsiniz. Kafalar bi dünyayken herkes eğlenceli gelebilir. Biz telefonda da çok eğleniyoruz, evde kahve içerken de, seyahatlerde de. Hatta bazı olaylarda birbirimizin gözünün içine bakıp aynı şeylere gülebiliyoruz. İşte bu güzel arkadaşlarımın arasına, hayatıma, yeni birisi daha katıldı. O da yazının başında anladığınız gibi Ahmet... Ahmet'le bir davette tanıştık. Çok uyuz günlerimden biri olmasına rağmen Ahmet beni çok eğlendirdi. Davette mutfağa gidip şarap açmaya çalışırken tanıştık, sonra elimizde kadehler salona attık kendimizi ve o güzelim manzarada sohbet edip, bolca güldük. Ahmet çok mühim, çok ciddi bir iş yapıyor. Türkiye'nin en mühim holdinglerinden birinin en genç prensi; buna rağmen hayatı çok hafife alanlardan. Hani "Nasılsın?" dediğimizde "Çok iyiyim" diye cevap verenlerden. Yani tipik "Abi nasıl olayım piyasaydı, politikaydı, evdi" diye dert yanmalar, arabesk ruh hali tutturmalar yok. Her neyse biz hemen o geceden sonra, hafta sonu akma programı yapıp, piyasaya attık kendimizi. Önce artık kendi dükkanımız haline gelen Wanna tabii ki, sonra Cahide On5 derken, marjinal bir kulüp derken hem gezip hem etrafın kritiğini yapıyoruz. Yanımıza biri geliyor konuşuyoruz; hemen arkasından bir atasözüyle eleştirimize başlıyoruz. Mesela yanımıza gelen çok iyi okumuş, iyi mevkide bir kız gidince, bizimki bana dönüp "Büyüklerin dediği gibi, erkeğin okumuşu kadı, kadının okumuşu cadı oluyor" dedi. "Yok bu çok maço, şovenistik bir yaklaşım öyleydi, böyleydi" derken iş tabii ki her zamanki gibi kadın erkek ilişkisi ve bu çıkmazdaki problemleri tartışmaya geldi. Onun tezine göre çağdaş kadınlar kendilerine karşı o kadar sorumlu olmaya başlamışlar ki neden bir erkeğe ihtiyaçları olabileceğini bir türlü anlayamıyorlar. İşte feminizmdi, "Biz kendimize yeteriz" derken yalnızlık denizine batıp gidiyorlar. "Hep bu konuyla ilgili erkekleri suçluyor ve düzgün adam bulamamaktan yakınıyorsunuz. Böyle düşünenlere şu lafı etmem lazım... Eh iyi de kardeşim, erkek dediğin de netice itibariyle bir insandır. Şu sırada yanınızda olmayan ama olmasını hayal ettiğiniz adamın niçin orada olmak isteyebileceğini de hesaba katmak gerekiyor mu yani? Nasrettin Hoca'nın dediği gibi, hırsızın hiç mi suçu yok?" dedi. Merak etmeyin kadınlar, ben gerekli cevapları verdim ama arkadaşım haksız da sayılmazdı yani. Biz kadınlar da çok özeleştiri yapamıyoruz galiba. Ve de kendimizle barışıp, kendi hatalarımızı görüp kendimizi olgunlaştırmamız gerektiğini bir türlü anlamıyoruz. Valla bazen siz istemeseniz de hayat sizi öyle bir olgunlaştırıyor ki buna siz bile şaşırıyorsunuz. Alev Alatlı'nın "Orada Kimse Var mı?" seri romanlarında dediği gibi, aydın kadınlarımız "-miş gibi yapmaktan, -mış gibi görmekten" ne kendilerinin kim olduğunun farkına varabilir ne de hayattan ne beklediklerini anlayabilir. Neyse bu kadar felsefeyi koyu koyu yapmadık hep tabii... Aynı zamanda çok da eğlendik bunları konuşurken. Her neyse tekrar hoşgeldin Ahmet sefalar getirdin. Biliyorum sen bir şekersin ve beni güldürmek için gönderildin!..
AYŞE
|