| |
|
|
Bu coğrafyada Avrupalı olmayı deniyoruz...
Biz hem Avrupalı'yız, hem de Ortadoğulu'yuz. Türkiye "Batı ile Doğu arasında köprüdür" denilmez mi? Her köprü gibi, Türkiye'nin de iki ayağı var neticede. Ama bir karar vermemiz gerekiyor artık. Gerçi Atatürk bir gecede Medeni Kanun'u, bir gecede de Latin alfabesini kabul ettirerek, bu kararı 1920'lerde verdi Türkiye için. Ne var ki, toplumun bilgi hücrelerindeki yüzlerce yıllık birikimleri, bir anda değiştiremiyorsunuz. Bakın Rusya'ya.. 1917'den 1991'e uzanan dönemde, Ruslar'ın (veya Sovyetler'in) hayatında "Kilise" yoktu. Yeltsin Rusya Devlet Başkanı olarak yemin ederken bir baktık, arkasında Ortodoks Patriği bütün haşmetiyle durmakta. Şeyh Said isyanından 50 yıl sonra hâlâ "Kürt Sorunu" nu tartışıyorsak ve "Laiklik" hala içeriği tartışılan bir kavram ise, demek ki AB'ye üye adayı olmakla da, bir anda "Ortadoğululuk"tan çıkmak mümkün değildir. Cem Duna, Radikal'de Neşe Düzel'le yaptığı söyleşide, "Arap toplumlarının en büyük sorunu değişmemektir" diyordu.. Gerçekten de "Değişmemek", Ortadoğu'nun belki sorunu, belki de hakim özelliği. Ama Ortadoğulu'nun başka nitelikleri de var. Örneğin kendini eleştirip, "Nerede hata yaptık"ı aramak yerine, bütün kabahati ya emperyalizme ya da Siyonizm'e yüklemek tercih edilir bu coğrafyada. Topraklarından petrol fışkırır ve bunun parasıyla militarist diktatörler ya da teokratik oligarşiler fonlanır. Kimse de bunu sorgulamaz. Saddam'ın başlattığı İranIrak savaşı yüz binlerce cana mal oldu. Bunun hesabını Iraklılar sorabildi mi? Ortadoğulular sorunlara çözüm üretmez, sorunu kriz noktasında dondurup, "Milli Dava" haline getirirler. Birleşmiş Milletler 1948'de, İsrail'in yanında Filistin devletinin kuruluşunu da ilan etmişti. Bunu reddetti Araplar ve hala Filistin bir çözümsüz kriz konusu.. O zaman "İsrail yok" dediler, bugün ise hâlâ "Filistin var olacak mı" sorusu tartışılıyor ve üstelik sorunun cevabı Şaron türü şahinlerin ağzında. Eğer 17 Aralık'tan sonra AB ile tam üyeliğe gidecek müzakereler başlarsa, "Değişim"e yatkın olan biz Türkler için, artık geri dönüşü mümkün olmayan bir süreç başlayacak. Coğrafyamız değil ama, A'dan Z'ye siyasi, idari ve toplumsal alışkanlıklarımız değişecek. Bu süreçte, tabii ki Ortadoğulu da olmaktan kaynaklanan alışkanlıklara dayalı tepkiler duyacağız. Birileri "Neden Yunanlılar Türkler'den daha müreffeh, daha güvenli" sorusuna cevap aramak yerine "Bunlar bizi bölmek istiyorlar" diyecek. Birileri "Neden Kıbrıs Rumları gelişti, Kıbrıs Türkleri yoksul" sorusunun cevabını aramak yerine "Girit'i de böyle vermiştik" diyecekler. Ama bütün bunlara hazırız. Herkes farklı düşünceleri de seslendirecek. Çünkü Türkiye Ortadoğulu olsa da, değişim tecrübesine sahip bir ülke. Burada Baas modeli bir Cumhuriyet yok. İran gibi teokratik bir cumhuriyet de yok burada. Türkiye demokratik bir cumhuriyet.
|