Farklılık hazmı
Bugüne kadar hep, "Avrupalı olabilmek için Türkiye'nin demokratikleşmesi"ni konuştuk. Onlar da öyle konuştu; "biz" de. Temel olan buydu. Türkiye en azından son üç yıldır, en azından birtakım önemli yasal değişikliklerle bu yönde irade beyan etti. Türkiye'de bir vatandaşsanız, kağıt üstünde bunların yeterli olduğunu, başınız derde girdiğinde ise "kağıt üstünde kaldıklarını" düşünebilirsiniz. "Alınacak daha çok yol" vardır elbette.
Ne ki, tam mızmız bir 17 Aralık arifesinde, bu sorunun tersini de sormak mümkün. Bazen haklı, bazen haksız, Türkiye'ye dudak büken "Avrupa Birliği" üyelerinin, yönetici ve vatandaşlarının "demokrasi ufku" ne kadar geniş? Zihinlerinde, kalplerinde; kıtalarına, bölgelerine, insanlara, farklı kültürlere bakışlarında demokrasi kavrayışları ne kadar ilkeli, ne denli tutarlı? Bugüne kadar "Türkiye eleştirisi"nin temel ekseni olmuş "anti-demokratik uygulamalar, baskı, işkence vesaire" meseleleri dışında... O ufuk da kendi içinde derin bir "anti-demokratik" hassa taşıyor. Çünkü, demokrasi ideallleri olan; eşitlik, adalet, hor görmemek, katılımcılık, mücadele ve değişim fırsatı tanımak, mağdurların ve güçsüzlerin gözetilmesi, dini-milli-etnik-kültürel-sınıfsal ayrımcılıktan ve dışlamacılıktan uzak durmak, bunların giderilmesi için uğraşmak gibi zaviyelerde, "Türkiye'nin adaylığı ve Türkiye toplumu" tam bir eşik manasını taşıyor. Ve "Avrupalı zihni, ruhu, vicdanı, kültürü" bu eşiği rahatça aşamıyor.
"Türkiye'nin demokratikleşmesi" açısından hep üstünde durulan, birey haklarından etnik, kültürel haklara kadar bir dizi "ayrımcılık, dışlamacılık yapmama" ilkesi, bu "Avrupa değeri", bizzat birçok Avrupalının yüreğinde sağlam durmuyor. "Farklılıklara saygı ve onların kabulü" gibi bir ilke... İş, "çok farklı Türkiye" nin hazmedilmesine gelince, şiddetli hazımsızlık yapıyor. Bugüne kadar hep "Türkiye'nin demokratikleşmesi için AB'nin gerekliliği"nden konuşuldu ya... Biraz da "Avrupa'nın gerçekten demokratikleşebilmesi için Türkiye'nin gerekliliğinden" laflanması şart oldu. Daha yoksul olanın... Geliri, serveti daha az olanın... Dini farklı olanın... Tipi farklı olanın... Milliyeti, etnisitesi, gelenekleri epey farklı olanın... Tarihi, ortaklıktan çok çatışmalarla yazılmış biçimde farklı olanın... Eğitimi, imkanları, zevkleri, zevksizlikleri farklı olanın... Bir topluluğun ortak kaderi içinde temel unsur olarak kabul edilebilmesi ise, "gerçek demokrasi ideali"... Temel demokratik hak ve özgürlüklere uyum dışında, bu "farklılıklar"ı sindirebilmek şart. Türkiye sınırları içinde, kendi vatandaşlarımıza karşı bu sindirimsizlik nasıl "anti-demokratik" ise... Avrupa ölçeğinde de, "farklı olan"ı dışlama temayülü açısından öyle.
Tarih, hidayete ermiş birilerinin ötekileri değiştirmesiyle yazılmadı. Değişim, ilerleme, demokratikleşme karmaşık ve ilişkiye giren her tarafı değiştiren bir süreç. Türkiye'nin "adam olması"nı "AB süreci"ne bağlayanlar, "AB'nin insan olması" için de bu "farklı ülke"ye ihtiyacı olduğunu kavramalı!
|