Köyün en büyük yalancısı
Malazgirt Zaferi, İstanbul'un Fethi, Çanakkale Destanı ve Sakarya Dirilişi'nden çok daha önemli bir gün olarak ilan edilen 17 Aralık'a doğru, AB düşmanlarının arasına bir yenisi (!?) daha katıldı: Amik Ovası Çiftçileri Birliği ve Hatay Çiftçileri!!! Bu fukaralar boğazlarından artırarak gazetelere ilan verdiler: AB sürecinde tarım büsbütün çökebilir.. Oysa çiftçi ne anlar çiftçilikten?! Köyü ve tarımı bilimsel olarak bilen bembeyaz şehirliler varken bu kapkara köylülerin yaygarası da ne zamansız şey böyle!
Köylüler arasında bir yarışma yapılmış.. En büyük yalanı seçene bir deve hediye edilecekmiş.. Hakem heyeti olarak da sıkı laikçi ilkokul müdürü ile köktendinci köy imamını belirlemek suretiyle muhteşem bir denge kurmuşlar.. Yarışma günü köy meydanında iddialı bir sürü insan birer tane büyük yalanı ile adını yazdırmış.. Kimi meşhur avcı palavralarından yararlanmış, kimi meşhur meşhedi fıkralarından.. Mesela bir dinozor avladığını ama gelirken av çantasını cebinden düşürdüğünü söyleyen köyün tek okumuş kişisi yalanına çok güveniyormuş. Aynı şekilde 'bizim derede öyle gemiler vardır ki, güvertesindeki havuzda Amerika'nın altıncı filosuna bakım yapılır' diyen genç de çok umutluymuş. Ama gelin görün ki hakem heyeti hiç de beklenmedik bir yalanı birinci ilan edivermiş: - Köylü milletin efendisidir! Tabii köyün duygusal Atatürkçüleri bunu Gazi'ye hakaret sayarak ortalığı karıştırmışlarsa da ahali seçimi onaylamış.. - Doğru, günün en büyük yalanı budur!
Gerçeğe dönelim: Atatürk'ün söylemek istediği o günün de, bugünün de gerçeğidir.. Doğrusu bu gerçek Peygamber'in bir hikmetinde vardır.. - Toplumun efendisi ona hizmet edendir.. Elbette askerinden garsonuna kadar herkes bir şekilde insana ve topluma hizmet etmektedir. Fakat en büyük hizmet, insanlara besin yetiştirenlerinkidir. Güvenlik, tok adamı korumak için ve yine ancak tok adam tarafından sağlandığına göre öncelikli toplum hizmetini köylünün yaptığını tartışamayız. Batı bu gerçeği çok iyi bilmekte, tarımın stratejik hikmetleri neyi gerektiriyorsa ona göre davranmaktadır. Nihai tahlilde insanoğlu uygarlığın bütün kazanımlarından vazgeçebilir ama gıdasız yapamaz.. Batılı adam dünyanın bin bir halini bildiği için, kötü günde Mercedes'ini ısırıp karnını doyuramayacağını hep göz önünde tutmakta, onun için de kendi çiftçisini ve köylüsünü korumayı 'milletin bekasının teminatı' saymakta, sanayi ve hizmet sektörünün kazandırdıkları ile bu kesimi el bebekgül bebek beslemektedir. Batılı adam, toprağı için ölümü göze alma yeteneğini yitirmiş toplumda vatan tapusunu, ancak canlı köylerin ve işleyen çiftçilerin koruyacağını, en iyi askerini de kentten çok kırdan tedarik edeceğini çok iyi bilmektedir.. Üstelik bu koruma sadece düşmana karşı değil, aynı zamanda doğaya karşı da en temel dayanak.. Bütün bunları hesaba katınca Atatürk'ün neden 'Ordu milletin efendisidir' değil de, ' köylü milletin efendisidir' dediğini daha iyi anlamlandırabiliriz.. Tarım güvenlikten daha önceliklidir.. Çünkü güvenliğin güvenliği besindir. Bugün AB bize 'savunma harcamalarınızı yarı yarıya azaltın' dese kıyameti koparırız ama 'tarıma desteği sıfırlayın' deyince hemen liberal teslimiyetçilikle 'haklılar efendim' diye mühür basıyoruz! Haklıysa neden kendi çiftçisini olağanüstü kaynaklarla destekliyor? - Efendi, sen onlarla bir misin? Onların kaynakları bol, tabii desteklerler. Mesele bu, biz onlarla bir değiliz..
Şimdi de Amik ovası sakinlerine kulak verelim: - Tarım girdileri, gelişmiş ülkeler dahil tüm dünya fiyatlarının üstünde.. Ürün fiyatına destek, Batı'dakine kıyasla ya yok, ya çok yetersiz.. Kuyu açıp sulu tarım yapmak isteyen çiftçiye en yüksek tarifeden elektrik verilir.. Girdi fiyatları aşırı artmaya devam ederken ürün fiyatları sürekli düşer.. Yüksek teknolojili tarıma teşvikten söz dahi edilmez.. Yüzde 20'lik reel faiz bir ikrammış gibi sunulur... ... Bu şartlarda özellikle pamuk ve mısır üreticisi devlete ve şahıslara borcunu ödeyemediği gibi geçinememektedir.. Buna bağlı olarak; kırsal kesimde de işsizliğin artacağı, şehirlere göçün yoğunlaşacağı, üretim eksikliğinden dışa bağımlılığın ekonomik dengeleri daha da bozacağı, bugünden düşünülmelidir. Öncelikle daha ucuz maliyet ve yüksek destekle piyasayı istila eden ithal ürünlerin Türk tarımını çökertmesi önlenmelidir. Oylarımızla desteklediğimiz hükümetimiz, ekonomik sıkıntılar yüzünden çok önem verdiği itibarını da kaybetmekte olan bu sessiz çoğunluğun feryadına kulak vermelidir..
|