|
|
|
|
|
|
Bizim geldiğimiz ortamlar fast-food iş yapmamızı engelliyor
N.Ö.: Pek çok filminde hüzün ağır basıyor.. Bir de Çukurova, bizim aile, babamızın hayata dair çabaları, bizi zar zor okutması gibi şeylerden etkilenme... At'ta mesela... A.Ö.: Filmleri düşünürken bunların etkisini hatırlıyorum. Yani; çocukluğumuzdan itibaren yaşadığımız şeyleri... Mesela; bir şeyi çok fazla ticari öğelerle süsleyerek, tam anlamıyla geçip giden bir eğlence objesi haline getirmiyorum. Yani; tamamen bir eğlence, fastfood, içi boş yapamıyorum... Onlar da gerekli belki ama. Bizim geldiğimiz ortamlar bunu engelliyor galiba. Sen de işinde öylesin bana göre bir hüzünlü mesele ya da haksızlığa uğramış birini anlatmak istiyorsun yazı ya da belgesellerde. Babamızdan, etrafımızdan bize öğretilen şeylerden biri; Bütün büyük otoritelere biraz dirençli duralım. Her bize dayatılan şeye karşı olmaya çalışalım. Babamın mesela çok fanatik bir biçimde çocuklarını okutma duygusu vardı. Elinden ne gelebilirdi, yoksul bir adam... Biz de kendimizi ifade etmek için bu işlere girdik galiba. N.Ö.: Doktor, mühendis olmanı isterdi... A.Ö.: Evet, üniversitede okurken tiyatro, sinemayla uğraşmamı engellemek için İstanbul'a geldi. O zamanlar büyük bir Anadolu turnesine çıkmıştım, beni bulamadı. 'Hayatının en üzüldüğü günü' diye anlatırdı. Ama sonra çok sevdi, kabul etti. N.Ö.: Bu ağabey kardeş muhabbetini keşke yıllar önce yapsaymışız. Keyifli oluyormuş. A.Ö.: Doğru Nebil'cim. Ama böyle şeyler de 40 yılın başında olur işte. Kimseyi kızdırmamışızdır umarım.
|
|
|
|
|
|
|
|
|