|
|
Hem herkesten şişman hem dersine çalışmamış
O bir koltukta çok karpuzlu abilerden. Kabzımal, eski futbolcu, eski hakem. Ve şimdilerde metaforlarıyla tavukçuları, seracıları ayaklandıran bir TV yorumcusu.
Yıllardır televizyon ekranlarından futbolseverlerin salonlarına "ağır abi" tavrıyla misafir oluyor. Erman Toroğlu tek başına güç ve iktidar abidesi gibi. Karşı çıkacak olsanız ekrandan çıkıp tokadı akacak duygusu veriyor insana. Sanki küçük dağları o yaratmış, Tanrı büyük dağları yaratırken de lütfedip yardım etmiş. Aynı zamanda futbol geyiklerinin duayeni. Seveni de çok, kızanı da ama kabul etmek lazım ki şu rating coğrafyasında "başarılı". O zaten başarının sırrını çoktan yemiş yutmuş. Nuriye Akman'la yaptığı söyleşide "Televizyonda konuşurken, gazetede yazarken, eğer seni ilkokul talebesi de, ev kadını da, üniversite mezunu da anlayabiliyorsa, sen başarılısındır" buyuruyor.
Hak vermek lazım ki, bu kadar farklı kesimlerin anlayacağı şekilde konuşmak da her babayiğidin harcı değil. Bu yüzden olsa gerek sık sık metaforlara başvuruyor. O bir metafor insanı! "Oynatalım Uğurcum"la başladı. Arkası yıllardır misket bombaları gibi kafamıza düşüyor. 'Vurdum mu oturturum' tavrı ve "ben ne dersem o" özgüveniyle sık sık ofsayta düşüyor; ipi kopmuş şeytan uçurtması gibi sözün ucunu sık sık kaçırıyor ama umurunda değil. İnsanda Çin Seddi gibi bir özgüven olunca. Tere otunun gen sayısının insandaki gen sayısından fazla olduğu gerçeği bile o Çin Seddi'ni aşamamış! Kendi ifadesine göre 19 yıllık futbol, 9 yıllık hakemlik, 19 yıllık ticaret, 4 yıllık üniversite birikimini "hamur yapmış", şimdi o hamuru ekrandan bir baytar nezaketiyle bize zerk etmeye çabalıyor. Mürekkep yalamış abilerden. Ama mürekkep yalama işi biraz dibi çatlak toprak testi gibi. Su tutmayan cinsten. Kendisi söylüyor: "Kitaba çok fazla inanmam. Ben yaşayan bir insanım".
TUTANA AŞKOLSUN Her nedense son günlerde vitesi iyice yükseltti. Otobana çıktı mı tutana aşkolsun. Elinde keskin Bursa bıçağı 'Allah Allah' nidalarıyla kime gelirse sallıyor. İlk önce hormonlu sebze sorununa değindi ve derin kabzımallık kültüründen hareketle "Hıyar Antalya'da kesilsin 11 santim, İstanbul'a yolla sabah 13 santim. Hormonlu sebze ve meyve tüketen erkekler homoseksüel olur" buyurdu. Daha sonra tavuklara antibiyotik yüklemesi yapıldığını iddia etti. Beşiktaşlı Emre'nin Fenerbahçeli Nobre'ye tacizini ise bir bevliyeci hassasiyetiyle anlattı: "Burada bir muayene var, basur muayenesi." Görünen o ki hukuk da Toroğlu için hormonlu bir salatalık. 'Üçünü beşini sallandırırız olur biter' anlayışı çok yabancı değil körleşmiş ruhlarımıza. Derin devletin vatan için yakın zamanda devreye soktuğu faili meçhul "temizliğe" de alışığız nasıl olsa. Vicdanları kendileri kadar dar olanlar için her daim yapılacak bir 'temizlik' bulunabilir. En iyi onlar "yıkar", onlar "temizler". Kürtler'i temizlersin, komünistleri temizlersin, İslamcıları temizlersin, yetmezse sokak çocuklarını, cezaevindeki mahkumları, kapkaççıları, yoksulları...
Ancak bu "temizlik hastalığının" bir sonu yok ve anlayamadığım şey şu: Döner bıçaklarıyla rakip takımın taraftarlarının üzerine yürüyenlere kızarken, devlet bunları kaybetmeli arasındaki benzerliği, vahameti görmemek nasıl bir körleşme. Yasalar nezdinde suç işlemiş olanları aslanların önüne atılan yem olarak gördüğünüz hayatta, futbol sahalarının bir arenaya dönmesine nasıl engel olacağız? Hayatı kuşatmış şiddetin diliyle hayatı nasıl kuracağız?
Metin Sever
|