| |
|
|
Şimdi tribünleri doldurma zamanı..
Bugün devletin bedava bilet dağıtımını artık önlediğini farz ediyoruz.. Aslında İçişleri'nden önce Maliye Bakanlığı açıklama yapmalı ve bedava bilet dağıtımını vergi kaçakçılığı olarak takip edeceğini duyurmalı. Bir maça bedava girecekler yasayla belirlenmiştir ve uygar ülkelerde bunlar stada üzerinde yer numarası yazan biletlerle girerler. Bu biletlerin yasal biletlerden tek farkı üzerlerine genelde çapraz atılmış bir kırmızı bandın içindeki beyaz yazıdır: "Complimentary" Yani.. "Bedelsiz.. Hediye.." Bu biletlerin de yer ve seri numaraları vardır. Bu sayede takip mümkün olur.. Kaç tane basılmış, kimlere dağıtılmıştır?. Yasal limitler aşılmış mıdır?. Davet edilene tribünde yer gösterilmiş midir?. Basın mensupları, televizyoncular dahi, bu tür kartlarını göstererek girebilirler içeriye.. Bu şu demektir.. Kapılardan içeri kontrolsüz sinek uçmaz.. İşler bizde giderek bu hale mi gelir, yoksa yozlaşır mı?. Maliye işi sıkı tutmazsa, yozlaşır.. Başladı bile.. G.Birliği kulübü geçen hafta Ankara kız yurtlarına bedava bilet dağıtmış. Holigana bedava bilet vermekle, bunun arasında ilke açısından, maliye bakımından fark yoktur. Maliye Bakanı Unakıtan her türlü bedava biletin hesabını sormalı, vergisini almalıdır. İşler ancak böyle düzelir. "Bedava bilet dağıtılmaz" ilkesi hiçbir türlü delinmemelidir.
İki haftadır çetelere bedava bilet verilmeyince tribünlerin nasıl boş kaldığını gördük. Hadi ilk hafta "Protesto" falan diye geçiştirildi, ama ikinci hafta gördük ki, iyi seyirciler stadda, ama sayıları boş koltukları doldurmaya yetmiyor. Demek ki buralar geçmişte holiganlara teslim edilen yerlerdi. Kaynak kesilince kalabalıklar dışarda kaldılar. Sorunun birinci bölümü çözüldü. İkinci bölüm.. Boş koltuklar nasıl dolacak?.. Bugüne kadar maça gelmeyen, ya da benim gibi "Lanet olsun" diye gelmekten vazgeçenler tribünlere nasıl döndürülecek?. Bunun için tribünlerin güvenilir olması yetmez.. Cazip olması gerekir. Nedir cazip olması..
1. Gelişler ve gidişler kolaylaştırılmalı. Stad otoparkının yetersiz kaldığı durumlarda kulüpler belediye ve kaymakamlıklarla, İl Trafik Müdürlüğü ile anlaşarak, dünyanın her uygar ülkesinde olduğu gibi, maç günlerine özel otoparklar oluşturulmalı. Bu park yerleri için hafta içinde araba sahiplerine kartlar dağıtılmalı.. Yani arabası olan maceraya değil, hafta içinden kartını aldığı, kendisine ayrılmış yere hareket etmeli. Maç sonunda kitle ulaşım araçları, taksiler dahil, dolmuş ve otobüsler belli duraklarda kalkışa hazır bekletilmeli.. İmkânsız gibi görülüyor burda ama, değil.. Biz bunların hepsini gittiğimiz dış organizasyonlarda yaşadık.. El oğlu çözüyorsa, biz de çözeriz. Yeter ki çözümü gerçekten düşünelim.
2. Stada giriş kolaylaştırılmalı.. Bunun yolu elinde bilet olmayanı tribün kapılarına yaklaştırmamaktan geçiyor. FİFA ve UEFA, stad çevresinde iki güvenlik çemberi istiyor. Birinci çemberde biletinizi gösterip stada yaklaşıyorsunuz.. İkinci çemberde artık hangi kapıya girecekseniz, o kapının bulunduğu dilime yönleniyorsunuz.. Yani elinizde mesela maraton bileti varsa, kapalı önüne yaklaşamıyorsunuz. Orada sadece kapalı biletine sahip olanlar bulunuyor. Böylece hiçbir kapının önünde gereksiz birikim olmuyor. Girişler denetim altına alınıyor, güvenlik muayenesinin daha ciddi yapılması imkânı doğuyor.
3. Stad içi cazip hale getirilmeli.. Oturma yerleri her maç öncesi kontrol edilmeli ve temizlenmeli. Yıllarca, tonla dolar ödeyip Ali Sami Yen'de VIP kartı aldım. Yani en pahalı yere gittim. Bir defasında temiz koltuğa oturmadım. Oturma yeri hep leşti. Bileti satan kulüp işinin orda bittiğini düşünüyordu. Tuvaletler, birinci sınıf otel, bar tuvaleti durumuna getirilmeli.. Temiz.. Bakımlı.. Hepsinden önemlisi, yeterli.. Kadınlar tuvaletine ayrı özen gösterilmeli.. Kadınlar bedava biletle değil, stada geldiklerinde kadın gibi muamele gördükçe teşvik edilirler. Kadın seyircilerin tuvaletinde gereğinde makyaj bile tazelenebilmeli. Kadın seyirci, Nişantaşı'nda bir kafeye gider gibi gidebilmeli maça.. Tribünlerdeki büfeler, cazibenin son aşaması.. Benim gittiğim yıllarda büfeler leşti.. Kelimenin tam anlamı ile leş.. Sandviç diye iğrenç şeyler satılırdı. İçecekler de öyle.. Bir iki yazdım.. Resmen, alenen tehdit ettiler.. "Sus yoksa ölürsün" dediler.. Pabuç bırakma yerine soruşturdum. Meğer stadların büfeleri ihaleye çıkar ve bu mafiyoza tipler yüzünden kimse ihaleye girmeye cesaret edemezmiş. İhale de bunlara kalırmış.. Yazdık ettik, ama her zamanki gibi yalnız kaldık. Babı Ali rezilliği seyretti, sonra ben küfürleri protesto ederek tribünlerden çekildim.. Şimdi nedir bilmem.. Bildiğim bu büfelerin birinci sınıf kafelere döndürülmesi gereği.. Star Bucks'lar, Gloria Jeans'lar ya da ayarları hizmet vermeli, mesela pahalı tribünlerde.. İnsanlar buralardan en kaliteli şeyleri satın alıp, yerlerine oturabilmeli.. Merdivenler boş olduğu için, büfeler doğrudan tribünde satış yapacak, kadın erkek elemanlar da görevlendirebilir. Böylece satışların misli ile artması mümkün olur ve maç büfeciliği büyük ve güvenilir firmalar için de cazip hale gelir. Bunlar yapılırsa, maça gitmek işkence olmaktan çıkar, keyfe dönüşür. Bu değişiklikleri sunabilmek, kalabalıkları çekebilmek için ilk haftalar yer numarası ile piyangolar düzenlenebilir, otomobile varan armağanlar konabilir. Sponsorluk yasası içinde bu tür kampanyalar otomobil şirketlerine de cazip gelebilir.
4. Bir kale arkası organize edilmeli.. Futbol seyircisinin bir futbol gününü yaşamasında fanatik seyircilerin de (Holigan değil) rolü büyüktür. Bunlar toplu tezahüratları ile heyecanı ayakta tutarlar. Takıma coşku, kulübe can verirler. Ünlü Kop Tribünü olmasa, onlar her maç ayni coşku ile "You will never walk alone/ Asla yalnız yürümeyeceksin" marşını söylemese, Liverpool, Liverpool olur muydu?. Buradaki farka da dikkat çekelim. Liverpool futbolcusu "Yalnız değilim. Arkamda Kop var, güçlü Kop, her zaman" diye oynarken, bizimkiler "Söyle senden başka neyim var benim" diye arabesk ağlaşan zavallılardan nasıl güç alsınlar, bir düşünün hele.. Her kulüp bir kale arkasında kendi Kop'unu yaratma durumundadır. Bu tribün fanatik taraftar guruplarına ayrılır ve onlara indirimli kombine biletler verilerek, bir arada oturmaları sağlanır. Bu tribün liderleri kulüp ve güvenlik güçleri ile işbirliği yaparak, fanatizmin yozlaşmasını önlerler. Kulüpçe yönlendirilen organizasyonlarla deplasmanlara da gidip destek sağlarlar. İpin ucunu kaçırmadıkları, ilkeler içinde kaldıkları ve holiganlaşmadıkları sürece, kulüpten ve güvenlik güçlerinden destek göreceklerini, aksi durumda tüm ayrıcalıklarını kaybedeceklerini, hatta maça bile giremeyeceklerini bilirler.
Kötü seyircinin, iyi seyirciyi kovmasını önlemenin yolu, tribünleri iyilere layık hale getirmektir. Buralar pislik yuvası batakhaneler görünümünden çıkarsa, kötü zaten burada kendini rahat hissetmeyecektir. O zaman yapacağı iki şey kalacaktır. Gelmemek.. Veya iyi adam olmak. Kulüpler şimdi tribünleri cazip hale getirecek önlemleri almak için kolları sıvamalılar. 10 gün sonra başlayacak devre arası, onlara bu imkânı tanıyacak zamanı kazandıracaktır. Devre arasını en iyi değerlendiren kulüp ikinci yarı stadını doldurmaya başlar. Stada "Futbol seyretmek için" gelenlerin sayısı arttığı ölçüde tribünlerin sağlıklı dolması sağlanır. O zaman İngiltere'deki gibi, orta ve alt sıralarda oynayan takımlar da tribünleri doldurur. Çünkü o zaman stadlara sadece neticeye bakan, oyunla ilgisi olmayan, iddia kalmayınca maça gelmez olanların yerine, "Bir futbol maçı seyrederek güzel bir gün geçirmek isteyen" gerçek sporseverler gelmeye başlar. Amerika, stadlarını ve salonlarını piknik alanına çevirmeyi başardığı için, sporu yüceltti ve okul maçları dahil, her spor olayına milyonlarca seyirci buldu. Ayni şenliği, kendi spor alanlarımızda yaşatmanın zamanı ve fırsatı bizde de doğdu. Görev kulüplerin bilinçli yöneticilerinin.. Var mı?.. Var mısınız?.
|