| |
Tırnakları kaldırmak
KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat'ın çok güzel ama o kadar da dramatik bir sözü var: "Kıbrıs'ta birçok şey tırnak içinde ifade edilir." Kıbrıslı Türkler için Rum yönetimi sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti", Papadopulos sözde "Kıbrıs Cumhurbaşkanı". Rumlar'ın gözünde KKTC sözde "devlet", Denktaş sözde "Cumhurbaşkanı". Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgili söylemlerinde de bu tırnaklara bolca rastlandığını belirtmeye gerek yok. AB kulislerinden sızan haberlere göre, dönem başkanı Hollanda, 1617 Aralık'taki Brüksel zirvesi için hazırladığı ortak bildirinin Türkiye ile ilgili paragraf veya paragraflarına serpiştireceği koşulların arasına, müzakerelerin başlamasından önce "Kıbrıs Cumhuriyeti" nin (Alın bir tırnak daha) tanınması taahhüdünü de koymaya hazırlanıyor. Ya da koydu bile. Yani tırnakların hiç değilse bir bölümünü kaldırmamızı, "sözde"lerin üstünü çizmemizi istiyor.
Cumhuriyet salatası İyi ama "Hangi" Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımamız gerekiyor? * Londra ve Zürih antlaşmalar1960'da kurulmuş olan KCumhuriyeti'ni mi? * 21 Aralık 1963 sonrası Türkler'in tüm yönetim birimlerinden çekildiği ama bir arada yaşamaya devam ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti'ni mi? * 20 Temmuz 1974 sonrası topraklarını da ayırdığı Kıbrıs Cumhuriyeti'ni mi? * Annan Planı ile kağıt üstünde doğan ama kuvözde, yani referandumda can veren Kıbrıs Cumhuriyeti'ni mi? * 1 Mayıs 2003'te Rumlar'ın "Tüm ada adına" AB'ye üyelik anlaşmasını imzalarken kastettiği Kıbrıs Cumhuriyeti'ni mi? Ortada iki toplumlu, iki toplumun adil ölçülerde temsil edildiği ve birlikte yönettiği devlet yok ki, tanıyalım. AB diyor ki, "Efendim sizden de jure, yani hukuken, diplomatik olarak tanıma talep eden yok. Şimdilik de facto, fiilen tanıyın yeter..." Ne demek o? "Büyükelçilik açtırmayın, diplomatik temsilcilik açmayın. Sadece hayatın gerçeklerini kabullenin.."
Çıkış yolu yok mu? Hayatın gerçekleri? "Canım işte Gümrük Birliği protokolüne aldınız ya, uygulama kapsamına da alıverin. Rumlar'ın uçaklarına hava sahanızdan geçiş izni verin, gemilerine limanlarınızı açın. Gerisini sonra düşünürüz." Türkiye, "Müzakerelerin açılması" kararının verileceği 17 Aralık akşamından sonra masaya oturulacağı tarihe kadar bu "hayatın gerçekleri"ni kabullenmek zorunda kalacak. Çünkü hayatın diğer "gerçekleri"ni görmezlikten gelmekten yıllar önce vazgeçti. KKTC basınında bunun örnekleri her gün hatırlatılıyor: BM Güvenlik Konseyi'ndeki oylamalardan spor karşılaşmalarına, Eurovision'a kadar... "Fiilen" tanıma, kaçınılmaz olarak bir süre sonra (Müzakere aşamasında müktesebatın bir bölümüyle ilgili görüşmelerin kapatılıp yeni bölümün açılması için liderlerin onayı gerektiğinde ve her defasında Rum liderin desteğine ihtiyacımız olduğunda) "hukuken" tanımayı da getireceğine göre neden şimdiden bu adımı atmayalım? Neden, "Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanıyorum" demeyelim? "Ama 1960'ta kurulan iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti'ni"... Veya Annan Planı'nda öngörülen Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ni? Bu ikincisi olacaksa tercihimiz; o yolda ilk adımı atarak neden KKTC'yi lağvedip Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuzeydeki parçası Kıbrıs Türk Devleti'ni kurmayalım? Kıbrıs'la ilgili gerçekçi, tutarlı ve en önemlisi Kıbrıs Türkleri'ni kaderlerine terk etmeyecek yeni stratejiler oluşturmak zamanı geldi.
|