Şunlar, belki olabilir
Bir hafta sonunda, yeni haftanın başında... "12 yaşında bir çocuğun bedeninde 13 devlet kurşunu", artık kişisel, yöresel, bölgesel bir mesele değil, kamusal... insani, vicdani, hukuki bir olay. Derin sessizliklerin içinden geçse de, nihayet epey sayıda habere, birçok duyarlı yoruma konu ve kamuya maloldu. Sabah Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan' ın dün özeleştiriyle bu gazeteyi de içine alarak "büyük medyanın duyarsızlıkları" na ilişkin yazdıkları da... "Milli duyarlılıkları" ile bilinen Ömer Lütfü Mete' nin çok önemli yazısı da... Radikal'de Ahmet Şık' ın imzasıyla çıkan manşet de... Aynı gazetede Yıldırım Türker ve Murat Çelikkan' ın yazıları da... Yeni Şafak'ta Fehmi Koru ve Ahmet Taşgetiren' in duyarlılıkları, Kürşat Bumin ve Alper Görmüş' ün tam sayfalık değerlendirmeleri de... Vatan'ın ekinde Mutlu Tönbekici' nin köşesi de... Cumhuriyet'te Hikmet Çetinkaya' nın hassasiyeti... Belki atlamış olduğum kimi yazı da... Olayı başından beri haberlerle, yazılarla gündemde tutan Birgün, Evrensel, Gündem, Cumhuriyet gibi gazetelere eklendi. Bu olay, bir hafta sonunda da olsa, üstünde durulur, aydınlatılmaya layık hale geldi.
*** Baba Ahmet Kaymaz' ın kardeşi, 12 yaşında öldürülen Uğur' un amcası Murat Kaymaz' ın dün telefonda söylediği gibi, "Aile artık sadece gerçeğin ortaya çıkmasını, faillerin bulunup cezalandırılmasını" istiyor. "Öldürülenler geri gelmeyecek"; onların, bunca acı içinden çıkardığı olgunluğun dediği gibi. Ancak "gerçekler ve adalet" geri gelebilir. Yara ve acı ailenin yüreğinde hep kalacak olsa da, orada okul sıralarında günlerdir hüzne ve korkuya boğulan kavruk çocuklara yeniden umut, yeniden inanç gelebilir. Bir ölüm-kalım atmosferinin, "yasal" yahut "yasadışı" taraflarına, özellikle çocuklar için, hayatı daha yaşanabilir hale getirme arzusu gelebilir. Devletin "terörle mücadele" dediğini, "herkesi potansiyel terörist görerek" sürdürmek isteyenlerin biraz vicdanı, biraz aklı başına gelebilir. Yaşadığımız, paylaştığımızı sandığımız bu ülkede, 13 kurşunla devrilmiş bir çocuk, belki hayatın manası, bu ülkenin renkleri, tuz basılan yaralar, kardeşlik, barış, her acıya duyarlılık gibi zaviyelerden "ortak bir vicdan" ın oluşmasını, pekişmesini sağlayabilir. Belki, herkesin rahatlıkla terennüm edebildiği "demokrasi ve hukuk" un öncelikle yüreklerde samimiyetle hissedilebilecek ve içtenlikle uygulanacak bir "hayat ve rejim tarzı" olduğunu fısıldayabilir.
*** Bilmiyorum, anne midir, ama bir evlattır. Bu ülkede kimbilir hangi zorlukların içinden süzülerek mektepler bitirmiş, hukuk diploması almış, kadim medeniyetlerin, çok renkli kültürlerin kentinde bir "Cumhuriyet Başsavcısı" olmuş Özlem Pınar Akkoç' un önündeki dosya çok sayıda anlam kazandı. Umarım, hukuk bilgisi kadar hukuk felsefesini de haizdir. Hukuk felsefesinin insana, vicdana, adalete dair, soğuk kanun metinlerinin ötesinde bir değerinin olduğunun, umarım bilincindedir. "Cumhuriyet" in sadece "devlet malı" değil, "halkın değeri" olduğunun da.. Şimdi, ne hissediyorlardır, bilmiyorum ama... "Devlet ve güvenlik adına" o kurşunları, artık hangi karanlıkta hangi duygularla sıktılarsa, ne tür bir bilinçsizlik yahut bilinç içinde boşalttılarsa, "failler" de umarım "gerçekler ve hukuk" un kendi evlatları için de elzem olduğunu idrak edebilir. Bir hafta boyunca biraz da bu umutlarla yazdım!
|