|
|
Trafik Dede isyanda
Trafik Yılı'nda artan kazalar morallerimizi bozdu.
Trafik Kazalarını Önleme Derneği Başkanı Hitay Güner, eğitim yerine sadece ceza kesildiğini söylüyor.
Eğitim vermedikten sonra cezalar 5 kat artsa ne olur
Hitay Güner, "Benim tarifime göre ceza eğitimin son aşaması. Herkes ise ümidini cezaya bağlamış. Ceza son çare. Öncelik eğitimde olmalı" diyor h.
Hitay Güner, Türkiye'de prestijli bir sivil toplum kuruluşu olan, 45 yıllık geçmişe sahip Türkiye Trafik Kazalarını Önleme Derneği'nin (TTKÖD) Başkanı. Dernek aynı zamanda uluslararası bir network olan La Routiere Internationale'in (PRI) üyesi. Güner'in hukuk adamı kimliği, trafik güvenliğine ilişkin çalışmaları sırasında epey yol gösterici olmuş. 14 yıl boyunca katıldığı kongreler, sempozyumlar, paneller ve uluslararası kuruluşlarla geliştirdiği diyaloğun da "hizmet içi eğitim" katkısı yaptığını aktarıyor Güner. Yabancı devletlerin trafiğe ilişkin yasal düzenlemeler yapmak için sivil toplum örgütleriyle çok yakın ilişki kurduğunu, hatta kanunların altyapısını bu örgütlere hazırlattığını anlatıyor. Türkiye'de ise sivil toplum örgütlerinin son başvuru mercii olduğunu vurguluyor. Trafik Yılın'nda Renault'nun 'herkes için güvenlik' sitesi Hitap Bey'le söyleşi yaparak, trafikteki sorunların ve derneğin projelerini konuşmuş, Biz de sizlere bunu aktarmak istedik...
* Trafik Yılı'ndayız, bir yandan kampanyalar yapılıyor, bir yandan para cezaları çok artırıldı, yol güvenliğinde yol almak için yeterli mi bunlar sizce? Bana her vesileyle "Para cezaları hakkında ne diyorsunuz" sorusunu yöneltiyorlar. Benim de verdiğim cevap hep aynı: "Çok az" diyorum. Bunun üç beş misli artması lazım. Bunu duyan muhakkak isyan ediyordu, ama şimdi herkes ümidini cezaya bağlamış! Yanlış! Ceza son çare, o da belli insanlara son çare. Benim tarifime göre ceza, eğitimin son aşaması. Yani okulda çocuğa önce dersini öğretiyorsunuz. Ardından çalıştırıyorsunuz. Sonra sınavla ölçüyorsunuz, sınavda başarısız olunca kırık not alıyor, sınıfta kalıyor. Trafikte de aynı şey, "kurallara uy" diyorsun, onun için evvela öğretmeniz lazım. Öğrettikten sonra kurallara uyup uymadığını takip edeceksiniz. Sonra ceza keseceksiniz. İşte bu da not kırmaktır. Ve hep son noktadayız ceza vererek. İstenilen noktaya gelemedik
* Trafik Yılı çalışmaları, düzenlenen sosyal kampanyalar toplumun ne kadarına yansıdı. İstendiği kadar etkin olabiliyor mu? 2004'ün Trafik Yılı olma konusu, geçen yıl benim de üyesi olduğum Karayolu Güvenlik Kurulu'nda tartışıldı. Aslında biz bunu birkaç senedir tartışıyoruz. Tabii bu işin marketingi, pazarlaması önemli. Bu gün en eksik tarafımız odur. Bazıları ne demek pazarlama, mal mı satıyoruz ki sivil toplum kuruluşunun pazarlamayla ne alakası var gibi sorular yöneltebilir. Mesela üyesi olduğumuz PRI, bundan altı yedi sene evvel marketing konusunu tam bir sene çalıştı. "Bildiklerimizi nasıl yayabiliriz" diye. Bizde marketing tarafı olmadığı için de 2004 yılının Trafik Yılı olduğunu bilmeyen basın mensupları var. Toplumda da bunu hemen hemen hiç kimse bilmiyor. Trafik Yılı dediğinizde mayıstaki hafta mı diyorlar; insanlar en azından onu öğrenmiş. Bu işin marketingi yapılamadığı için duyulmadı. Bir de, bu iş böyle trafik yılıyla bitecek gibi değil. Her sene Trafik Haftası var. Önce trafik günüydü, sonra hafta oldu, şimdi de yıla çektik. Aslında bunu on yıllara çekmek lazım.
* Galiba kampanya hedefleri açısından da bir sıkıntı vardı. Diğer uluslararası kampanyaları incelediğinizde çok somut, belirgin hedefleri, stratejisi ve takvimi var. Burada da böyle işledi mi? Hangi konuyu ele alırsanız alın, bir zincir var. Bir misyonunuzun olması lazım: O misyona göre vizyonunuzu tespit etmelisiniz. Bunun ardından hedefi koymanız lazım. Ondan sonra stratejinizi tayin etmeniz lazım. Ondan sonra taktik çalışmanızı yapmanız lazım. Şimdi bu bir paket. Bu paketin herhangi bir yerinden çıkamazsınız ortaya! Bizim zayıf tarafımız, "hadi yapalım" deyip yola çıkmamız. İkincisi de işleri profesyonellere vermemiz lazım. Yani her konunun bir profesyoneli, bir uzmanı var. Bizim toplumsal yapımızda başka bir şey daha vardır; biz toplum olarak her şeyin üstesinden geliriz, tek başımıza, hemen yaparız! "Ben biliyorum zaten, bilgiyi ne yapalım" bunu hep karikatürize ederim. Türkiye'de iki konu var ki ötekiler su götürür, ama bu iki tanesi su götürmez: Biri sağlık, biri trafik. Başkaları başka şeyler de ekleyebilir. Herkes sağlık konusunu çok iyi bilir! Başın mı ağrıyor, bak ben bir ilaç tavsiye edeceğim onu kullan, yahut da omzun mu tutuldu, filan ilacı al kullan. Oysa bu işi doktor bilir, insanın omuz tutulduğunda, hangi ilacın kullanılacağını. Trafik için de geçerli bu. "Ben trafikçi olsam, işi bir günde düzeltirim" diyenler... Bizde her şey böyle. Bir kampanya yapacağınız zaman, o kampanyanın eni boyu var. Önce oturup fizibilitesini yapacaksınız. Bu işin mali portresi nedir, hedefler nelerdir diye. Hatta bir kampanya hazırlayacaksınız, bir sene sonra uygulayacaksınız.
* Size bir gün gelip, "Alın size kaynak, etkin bir proje üretin, uygulayın" deseler, yapacağınız şey ne olur? İlk yapacağım, basına yüklenmek olur. Bu işin kilit noktası orası. İnsan kaynağı anlamında da ikinci, üçüncü dalgaları yaratmak gerekli, 10 kişiyle bu iş yürümez. Bu konuya katkı sunabilecek çok insan var. Oturup eğitmeye de ihtiyaç yok. Onlar zaten konunun içinde ama aktif hale getirmek gerek. Bunun bir kesimi de medya.
* Yol güvenliği sorununun çözümüne nereden başlamalı? Bu bir sac ayak meselesidir. Bu sac ayak çalışmazsa hiçbir şey olmaz. Bu sac ayağın ayaklarından biri biziz, yani sivil toplum kuruluşları; bunun içine bağımsız, düşünen insanları da katabilirsiniz. Diğer ayak bunu destekleyecek, finanse edecek kurumdur, kuruluştur. Bu genelde özel sektördür. İşte otomotiv, akaryakıt, lastik şirketleri. Yahut bu desteği verecek devlet kurumlarıdır. Bence bu işin en önemli üçüncü ayağı da basındır, geneliyle medyadır. Topluma ulaşmak zorundasınız. Halka, sokakta yürüyen yayaya nasıl ulaşacaksınız?
|