Doların düşüşüne değil ABD faizinin çıkışına bak
Bugünlerde piyasaların gündemi yoğun ama en taze gündemi dolardaki hızlı değer kaybı oluşturuyor. Özellikle de 2 Kasım seçimleri sonrası hızlanan değer kaybı ile dolarEuro paritesi 1.24'ten 1.33'e taşındı. Üç haftaya sığan bu kayıp dünya ekonomisine yönelik endişeleri artırırken, dolardan kaçışın etkisi ve spekülasyonu ile altının onsu 452 dolarla 1987 sonrasının en yüksek düzeyine çıktı.
* Dış ticaret ve borca etkisi Doların değer kaybı Türkiye'yi hem dış ticaret hem de dış borç yönünden olumlu etkiliyor. Merkez Bankası'nın eylül ayı Ödemeler Dengesi Raporu'na göre 2004'ün 9 aylık döneminde Türkiye'nin ihracatının yüzde 42.9'u ABD Doları, yüzde 49.5'i de Euro üzerinden. İthalatın ise yüzde 54.8'i dolar yüzde 40.4'ü Euro ile yapılıyor. Yani Türkiye ağırlıklı olarak değeri düşen dolarla ithal ediyor, değeri artan Euro'yla satıyor. Ancak doların düşüşü en çok Türkiye'nin ihracat yaptığı Euro bölgesini vuruyor. Buradaki ekonomik durgunluk orta vadede Türkiye'nin ihracatını olumsuz etkileyebilir. Yani doların düşüşü ihracata kısa vadeli yarar, orta vadeli zarar getirebilir.
* Faiz artışı yetmedi Dış borçlarımızın da yüzde 49'u dolar, yüzde 32'si Euro cinsinden. Dolardaki değer kaybı dış borç servisinde Türkiye'nin yükünü azaltıcı etki yapıyor.
* Olumsuzluğu faizden Kısa vadeli bu iki yarara karşılık dolardaki değer kaybının Türkiye'ye getireceği asıl olumsuzluk ABD'deki faiz artışı olacak. Aslında bugün içinde bulunulan ortamın tohumları ABD'nin tam 13 kez arka arkaya yaptığı faiz düşüşleri ile atılmıştı. 2000 yılında yüzde 6.75 ile başlayan faiz düşüşü özellikle 11 Eylül 2001 sonrasında ekonomideki canlılığı korumak ve bir resesyona girmemek için hızlandırılmıştı. 2004 yılının ortasına kadar ABD'nin referans faiz oranı yüzde 1 ile son 56 yılın en düşük düzeyine geriletilmişti. 30 Haziran 2004'te başlayan ve yüzde 0.25 olarak belirlenen 4 faiz artırımı ile ABD'nin referans faizi yüzde 2'ye çıkarıldı. Buna karşılık bütçe ve dış ticaret açıklarının oluşmasında herhangi bir önlem alınmadığı gibi, mevcut eğilimleri daha hızlandıracak politikaların izlenebileceği görüntüsünün verilmesi, faiz artışlarını yetersiz kıldı.
* Her güne 2.6 milyar $ Gelinen aşamada belirleyici olacak doların ne kadar düşeceği değil, ABD faizlerinin ne kadar hızlı artırılacağıdır. Demek ki, yüzde 0.25 faiz artırımları ABD'nin ihtiyaç duyduğu sermaye girişini sağlamaya yetmiyor. ABD'nin yılda 650 milyar dolarlık cari açığı 250 işgünü üzerinden her işgünü için 2.6 milyar dolarlık net sermaye girişini gerektirir. Bırakın bu ülkeden sermaye kaçmasını yeterli ölçüde sermaye girmezse bütün dengeler değişir.
* Dolar mahkumları Burada ABD'nin bir şansı ise dolar mahkumu ülkelerin varlığıdır. En büyük dolar rezervini tutan ülkeler olarak Japonya, Çin, Güney Kore gibi Asya ülkeleri kararlarını özgürce veremez durumdadır. Hem dış ticaretlerinin ABD ile olması hem de döviz rezervlerinin büyüklüğü nedeniyle pozisyon değiştirmeleri aleyhlerine olacaktır. Bu da onların dolar mahkumiyetini beraberinde getirmekte ve dolardaki olası hızlı değer kayıplarını önlemektedir.
* Cennetten cehenneme Nasıl 2000 sonrasında ABD, faiz düşüşleri ile hem kendi ekonomisini hem de dünya ekonomisini ayakta tutmuşsa, FED Başkanı Alan Greenspan'ı nasıl sihirbaz yapmışsa, bugün faizleri hızla artırması tam tersi etkiyi yapacaktır. Yaşadığımız faiz kaynaklı bir cennetti, şimdi bu cennet cehenneme doğru dönmektedir. Doğa, kanunları gereğince verdiğini geri almaktadır.
* Türkiye'nin artısı Türkiye'yi asıl etkileyecek olan gelişme de budur. FED'in faizleri görüşeceği ilk toplantı 14 Aralık'ta yapılacak. Bu tarihe doğru hem dünyada hem Türkiye'de piyasalar daha hızlı bir faiz artışının etkisi altına girebilir. Aynı tarihe denk gelecek AB'den müzakere kararı ve IMF ile üç yıllık yeni standby anlaşması Türkiye'yi koruyacak iki ekstra çıpadır.
* Sonuç "Kolay çıkış yolu genellikle tekrar içeriye girmeye yol açar" Peter Senge
|