|
|
Ey CEO'lar markalarıma sahip çıkın!
İşin adli polisiye yanı beni aşar. Haber boyutunu da bizim ekonomi servisi bütün diğer gazetelere inat sonuna kadar kovalıyor. Fakat 'Sarıgül Vakası'nın iletişim boyutu tam benim laf ebeliği yapacağım alana giriyor. Geçen hafta rahmetli babamın sevdalı gibi bağlandığı CHP'sinin içine düştüğü duruma ağıt yakmış, kendi bacağına sürekli ateş etmesine şaştığımı ifade etmiştim. Bu seferki şaşkınlığım bu işin içinde adları geçen diğer markalara, yani İş Bankası Doğuş Grubu ve Eczacıbaşı'na. Maslak yollarındaki o iki çok katlı bina çevresinde CHP yönetiminin fitillediği itibar sarsıcı 'kaos bombası' Türkiye'nin en itibarlı 5 markasını birden içine almakta: İş, Doğuş, Eczacı, CHP ve Sarıgül... Ne yazık ki bu 5 marka da durduk yerde içine çekildikleri krizin iletişim boyutunu yönetme konusunda çaresiz görünüyorlar. Hepsi birden anlaşmış gibi, karınlarından konuşuyorlar. Oysa kriz iletişiminin birinci kuralı ne? Önce hasar tespiti yapacaksın. Hasarın boyutu ne ise vereceğin yanıtın şiddeti de aynı ölçüde olacak. İtibar sarsıcı krizler, hasarı en tehlikeli ve ağır olanlarıdır. Sonuçları anında görülmez. Sinsice, aheste aheste çıkar. Sürekli eriyen ANAP, bir zamanlar zirveye oynamış olan Toprak, 'hortum'la suçlanan bir dizi suçlu suçsuz işadamı, bulaştıkları yasadışı işlerden çok krizlerini doğru yönetemedikleri için olması gerekenden daha ağır hasarların bedelini ödemek zorunda kaldılar. Ünlü Harris araştırma raporuna göre, binlerce CEO'ya sormuşlar: "Sizce kurumunuzun yönetilmesi gereken en değerli 'kıymeti' nedir?" Yüzde 96 oranında tek yanıt verilmiş: "Yönettiğimiz kurumun itibarı!"... Bu markalar, ya ortadaki hasarın farkında değiller, ya da birileri onlara 'devekuşu taktiği' öğütlüyor. Hani o şarkı gibi. "Geçer... Geçer... Bunlar da geçer... Neler gördük biz!..." Hayır geçmez. Geçse de izi kalır. Yıllarca silemezsin. Nerede bu markalarımızı, ekonomimizin kalelerini yöneten ve yumruklarını masaya vurup, "Bizi bireysel çatışmalarınıza malzeme yapamazsınız! Durum öyle değil böyledir!" diye haykıran CEO'ları? SPK'ya gönderilen kara kuru açıklamalar, taze suya tirit "Yasal olmayan hiçbir şey yoktur" şeklindeki imzasız beyanlar, 'Kim kurcalıyor bunları yahu?' araştırmaları. Bunlarla bu kriz geçiştirilemez. Belli ki başta Sabah, medya bu işin peşini bırakmayacak. Clinton, dünya tarihinde bir liderin başına gelebilecek en büyük krizden, ABD'nin en sevilen başkanı olarak kayıtlara geçerek çıktı. Bu ne ki onun yanında? Reklam baskısı ile bireysel ilişki ile olumsuz yayını şu aşamada durdurabilseniz bile, olay kamu vicdanında yerini aldı. Gerekeni yapmazsanız, onu oradan söküp atamazsınız artık. Yavuz Semerci'nin Cuma günkü yazısında Sarıgül'e sorduğu soruların benzerlerinin yanıtını hemen, birinci ağızdan vermenizi bekliyorum ben. Çünkü dürüstlüklerinden hiç tereddüt etmediğim 'markalarıma' en az benim kadar sahip çıkmanızı bekliyorum. Ülkenin bu en muteber kurumlarının itibarının bir nebze olsun sarsılmasına izin verirseniz, her şeyden önce insanlar neye inanacakları konusunda tereddüde düşerler ki, bundan daha büyük hasar ve manevi kaos olamaz.
|