kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cuma
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Kazim Kanat @ SABAH
 

İlk harçlığım delikli iki buçuk kuruştu

Sıfırları attık ve geçmişe döndük. Oysa katrilyonlara alışacağımız söylenmişti. Alışamadık, döndük. Eskiye döndük. Şimdi kuruş hesabı devri başladı. Kuruşları da cebimizin bir köşesinde değil, cüzdanımızın bir köşesinde saklama dönemi başladı. Ben cüzdan taşımayacağım. Çünkü bana ailemden kalan en eski miras olan büyük, büyük dedemin el işlemeli para kesesini büyük bir keyifle kullanacağım. Cennet-mekan babamın bana söylediğine göre o kesenin şöyle bir 200 yıllık geçmişi varmış. Çocuktum...

İlk harçlığımı, daha doğrusu anamın okula giderken kalemimi kaybedersem yenisini almam için verdiği delikli 2 buçuk kuruşu nasıl unuturum? Afedersiniz ama o sarı samanlı defterden nefret ederdim. Kaybetmeyeyim diye anamın boynuma iple bağladığı boyalı kalemden daha çok nefret ederdim. (Yazmazdı. Yazması için tükürüğümle ıslattığım zaman o kolalı beyaz yakam Fiorentina formasına dönerdi). Bir de boynuma bağlı silgim vardı. Bir keresinde kalemi de silgiyi de kaybettiğimi hatırlıyorum. O delikli 2 buçuk kuruşla leblebi almıştım, sıcaktı ve ceketimin iki cebini de doldurmuştu. Bir şeyden daha nefret ederdim. Babamın tahtadan yaptığı okul çantasından. Kışları taşımak sorun değildi.

Yokuş aşağı üstüne oturur, o çantayı bir kayak gibi kullanırdım. Ama o yaz ayları. Hem ağırdı, hem de sürtününce bacaklarımı kanatırdı. (Anacığım çadır bezinden bir pantolon dikmişti. O da bacaklarımı sürtündükçe öyle kanatırdı ki..) Çantayı taşlara vura vura kırdım. Köy Enstitüsü mezunu olan babam çantayı ne yaptığımı sormadı. Sadece bir gün annem, kızgınlıkla 'O kocaman tahta bavulu, kırdım ve sobada yaktım' demişti de babam 'çantasız' kaldığımı öğrenmişti. Delikanlılığım da kuruşla geçti. İskenderun'da bir gümrük iskelesi vardı (Şimdi dolduruldu çay bahçesi oldu). Orada yüzer ve turistlerin attığı 5 kuruşu dalıp çıkarırdık. Parayı büyük bir gururla denize atana gösterir ve sonra da ağzımızda saklardık (Bütün bunlar akşam yazlık Kanatlı Sineması'na gitmek içindi). Ama içimizde fiziği en iyi olan sevgili Rıfat, denizin altında boğazımızı sıkar ve ağzımızın içindeki parayı alırdı. En zayıf ben olduğum için başka şansım yoktu. Sonra da hep birlikte (Nazım, Vural, Hasan, Mithat) sinemaya giderdik.

Elbette sinema paramı Rıfat verirdi. Delikanlı oldum, çalışmaya başladım. Gündüzleri Yeni İstanbul Gazetesi'nde, geceleri Gazetecilik Yüksek Okulu'na giderdim. İlk maaşım 40 liraydı. Serviste yetkili olunca 800 lira almıştım ki bir anda kendimi sanayici işadamı gibi görmeye başlamıştım. Daha sonrasında ise... (İlk toplu parayı da yolda buldum. Cebimde 50 lira vardı ve bir gün sonra evlenecektim. Yolda bulduğum 3 bin lira ile balayına çıktım ve harika günler geçirdim) Gazetecilikte iyi para kazanmaya başladım. Hayatta gururlandığım bir olaydır... Beşiktaş'ta bir lokantanın patronu ile anlaşmıştım. Çocukluk arkadaşımdan kim yemek yerse benim hesabıma yazılsın demiştim (Çünkü tek çalışan ve para kazanan bendim). Şimdi o arkadaşlarım bugün Türkiye'nin gururu sanatçılar oldu. Rıfat iyi bir ressam... Vural, Güzel Sanatlar Galerisi Müdürü; Nazım ABD'de seçkin bir ressam; Hasan Finlandiya'da seçkin bir heykeltıraş oldu. Konuyu bakın nereye getirdik...

Efendim bir zamanlar ben de o arkadaşlarım gibi resim ve heykele karşı çok yetenekliydim. Ama bir telgraf hayatımı değiştirdi. Beni özleyen anacığımın "Baban hasta gel" telgrafı ile imtihanı kaçırdım ve güzel sanatların kapısından döndüm. İşte o yüzden o günden beri resim yapmam. Resim galerisine gitmem. Sergilerin açılışından kaçarım. Ama her Paris'e gittiğimde vaktimin neredeyse tamamını Louvre'da geçiririm. Bu da benden size küçük bir sır. Elbette Picasso olmak istemezdim. Ama deli ya da dahi Salvador Dali gibi olmayı çok isterdim.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Birkaç saatliğine patron olmalı!   / 14-11-2004
 İlk harçlığım delikli iki buçuk kuruştu   / 07-11-2004
 Fıska yemiş orfoz gibiyim!   / 31-10-2004
 Ölürken acı çekmeyen tek canlı balıkmış!   / 24-10-2004
 Harman yerinde modern köy düğünü   / 17-10-2004
 Ölümün kıyısında balık avı!   / 10-10-2004
 Ölmekten korkma yaşanmamış hayattan kork!   / 03-10-2004
 Üç Yalçın'dan biri dayak yedi ama kim!...   / 26-09-2004
 İstavrit!...   / 19-09-2004
 Yaşanan hayat duygular değil!   / 12-09-2004
    Aktüel Pazar Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Cem Yılmaz bu filmi ne için yaptı?
Siz hiç küfretmiyor...
MEHMET ALTAN
Kasım günleri
Her insanın kendi özel tarihi var. Bazen...
ALİ POYRAZOĞLU
Hoşgeldin Bülent...
Ben onu biliyordum... O da beni.
ÖNCEL ÖZİÇER
Cem'e methiye düzdüm, var mı?
Tam bir hafta önce bugün...
Uçağa Mercedes'li servis
Uçağa Mercedes'li servis
Frankfurt'ta 90 milyon euro harcayarak yeni bir first class terminali...
Pasaportlu dünyaya tarihsel gezi
Pasaportlu dünyaya tarihsel gezi
2. Dünya Savaşı yıllarında TC pasaportu taşımak için her şeyini...
Sağlığımızın sigortası enzimler
Enzimler birçok hastalığın tedavisinde önemli rol oynuyor. Vücudun...
O bizi yalnız bırakmaz
İrfan Korkmazlar geçirdiği beyin kanamasının ardından komaya girdi.
Yoksa Anis de mi Bizans'tan?
Bizans tarihinin ünlü uzmanlarının bizden olması gerek. Bizans'ın kültürünü,...
Onlar 'kadrolu akşamcılar'
Rakı tutkunlarının damak tadını bir avuç degüstatör yani tat uzmanı belirliyor.
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.