Kitabın adı, Ercan Arıklı..
Ne hazin! Bir buçuk yıl önce kaybettiğimiz Ercan Arıklı'nın da hayatı "kitap" oldu(oluyor) sonunda... Keşke yaşasaydı da kitapta anlatılanları kendisinden dinleseydik, yine şakalar yapıp kahkahalar atsaydı, hep birlikte gülümseyip dursaydık... İnsan, hala öldüğüne inanamıyor Ercan Ağabey'in, o tatsız kaza anını da unutamıyor...
*** Neyse.. Sıkı dostlarımızdan Arda Uskan, "Ercan Arıklı'nın hayatı" kitabını tamamlanmak üzereymiş.. Şu geçen haftalarda pek çok kez karşılaşıp, hoşsohbet yaptığım Uskan'la, söz dönüp dolaşıp muhakkak Ercan Arıklı'ya ve kitapta yer alan "öykü"lere varıp durdu... Birbirinden özel, birbirinden çarpıcı öykülere... Ve bir kez daha anlaşılıyor ki, hiçbir şey ya da kişi, göründüğü ya da bilindiği gibi olamaz, olamıyor! "Aysbergin üstü-altı" meselesi kısacası..... Yani, "Bu dünyadan bir Ercan Arıklı gelip geçti" diyebilirsiniz belki ama Arda'nın, kitaba aktardıklarından anlıyoruz ki öylesine gelip geçmedi! Bugün, tabii pencereyi biraz aralayıp, kitaptan "tüyo"lar vereceğiz ama.. Düşündüm de... İyi ki Arda Uskan yazıyor, yazdı.. Çünkü, Uskan, Arıklı'nın "dergiler imparatorluğu" döneminde, en yakın ve uyumlu çalışma arkadaşlarındandı... Bir de ülkeye, basına dair müthiş anıları ve gözlemleri olduğu gibi, çok iyi bir portre yazarıdır bana göre.. Ve iyi ki Ercan Arıklı'nın hayatı, kitaplaşıyor, kitaplaştı.. Çünkü, Ercan Arıklı'nın, 60'ların sonunda başlayıp 2000'lere devam eden dergicilik, yayıncılık ve gazetecilik serüveni, sadece "hayat"ı içermiyor, ülkede ya da basında, bu dönemler arasında neler görüp geçirdiğimiz konusunda bir ayna da oluşturuyor... Böylece, aynaya yansıyanlar belgelenmiş oluyor. Doğrusu, ben de Arda Uskan'la yaptığım muhabbetlerimizden, Arıklı'nın, (ki dinleyince sarsıldığım bir dizi özel olay) günlük yaşamından çok, "basın odaklı politik hikayeleri"ni çekip çıkardım... Her biri fıkra gibi, her biri "ibret belgesi" gibi! *Erkekçe Dergisi çıkıyor... Ercan Arıklı patron, Hıncal Uluç, derginin kaptanı... Bir reklam hazırlanıyor, TRT'ye, denetime gönderilecek. Reklamın sloganı da şu... Erkekçe yaşayanlar, erkekçe okurlar.." Denetim, red cevabı veriyor, neymiş, ayırım yapılıyormuş.. "Peki, ya erkekçe yaşamayanlar ne olacak? diye de sormuşlar beyefendiler! _Yine, Erkekçe Dergisi'ne ilişkin bir anı.. 12 Eylül darbesi sonrası.. Yazarların, çizerlerin gözaltında tutulduğu, mapuslara alındığı zamanlar. İşte, o günlerden bir gün, başta, Ercan Arıklı, derginin kurmaylarına "Sıkıyönetim"den celp kağıdı gelir... Hep birlikte tedirginlik içinde giderler Selimiye Kışlası'na. Bir albay ve yüzbaşı karşılar bizimkileri... Yüzbaşı, hiddet ve kudretle bağırıp çağırmaya başlar! "Sizin ruhunuzu anlıyoruz, bu memleketin düşmanısınız. Siz bu resimleri basarak, batı dünyasının nasıl dejenere olduğunu bilinçaltına yerleştirmek istiyorsunuz! Moskova'da disko yok tabii, böylece komünizme özendiriyorsunuz." Ne resmi, ne diskosu derken, durum, birkaç dakika sonra anlaşılıyor. Meğer, o ayki Erkekçe'de, NewYork'ta açılan bir diskonun resimleri yayınlanmış. Ve yüzbaşımız da böyle bir mantık yürütmeye(!) karar vermiş. Güler misin ağlar mısın? Neyse ki albay çok efendiden ve kibar biriymiş de o gün bi "vukuat" yaşanmadan dönülmüş! _Yine, 12 Eylül baskılarının olanca hızıyla sürdüğü günler.. YÖK'tür, 1402.nci maddeye dayanarak görevden alınan öğretim üyeleridir derken.. Ercan Arıklı, yakın çalışma arkadaşları vasıtasıyla tanıdık-tanımadık ne kadar "Yökzede" varsa onlarla sahip çıkmak ister. Ya dergilerin yayın kurullarına ya da o günlerde hazırlanan "dizi kitap"ların çeviri kadrolarına alır onları... Arda'nın anlatımına göre.. Darbe sonrası başta işkence olmak üzere "tabu" sayılan pek çok meselenin basında ele alınamadığı günler! "Bir nevi adı konmamış bir oto-sansür dönemi.. İşkence masasında ölenler, gözaltında kaybolanlar vs. Nokta dergisinde "İşkenceci polisin itirafları" kapağı böyle bir zamana rastlar.. Ercan Arıklı, en az kapağı hazırlayan muhabirler ve derginin yöneticileri kadar heyecanlı, bir o kadar da (işkencelere son verilmesi adına) sorumluluk hisseder... (Uskan, Arıklı'nın büyük çoğunluğun sus- pus olduğu bu dönemde gerçek bir özgür gazeteci- patron olarak dikkat çektiğini ve ondan çok önemli bir şey daha öğrendiğini söylüyor; Bireysel olarak kendi beyinlerimizi özgürleştirmeyi..)
*** Neyse, daha çok hikaye var çok anı var paylaşacak. Ancak.. Ercan Bey, yaşasaydı keşke.. Yaşarken kitabını da görseydi.. Biliyorum ki kitapları ve yaşamayı çok severdi Ercan Arıklı... Ve öykülerden de anlaşılacağı üzre "iyi yürekli"ydi... Anlıyorsunuz...
|