| |
|
|
21'inci yüzyıla Çetin Altan gibi bakabilmek..
Geçen akşam TRT 1'deki benim sunduğum "Sinerji" programında Çetin Altan, içinde bulunduğumuz 21'inci yüzyılın, hâlâ içinden çıkamadığımız 20'nci yüzyıldan çok farklı olacağı öngörüsünü seslendirdi. Çetin Altan'ı tanıdığımda ben çocuktum. O, babam Cemil Sait Barlas'ın arkadaşıydı. Şimdi hem Çetin Altan hem oğulları Ahmet ve Mehmet Altan, hem benim arkadaşlarım, hem de meslektaşlarım. Benim oğlum Cemil ve kızım Ela da, Altan ailesi ile, babamın ve benim onlara yakın olduğum kadar yakınlar. Kuşaktan kuşağa aktarılan aile boyu bir dostluğu bir yüzyıldan diğerine aktarabildiğiniz zaman, takvimlerdeki tarihin 1900'lü yıllardan 2000'li yıllara dönüştüğünü fark etmezsiniz. O akşam Çetin Altan Sinerji'de "Enseyi karartmayın " söylemini 21'inci yüzyıla dönük beklentilerini anlatarak kanıtlamaya çalışırken, günlük tekdüze yaşamların ve aynı çevrenin içindeki kitleler, 21'inci yüzyılın farklı olacağına ve farklı olması gerektiğine acaba gerçekten inanıyorlar mıydı? Oysa inanmaları gerekiyor. 20'nci yüzyıl Türklere de, dünyalılara da büyük değişimler getirdi. 19'uncu yüzyılı okuduğunuz zaman, o kadar uzak bir tarih gibi geliyor ki o yüzyılın gelişmeleri.. Ama mesela babamın doğduğu 1905 yılının dünyalıları için de, içine girdikleri 20'nci yüzyıl, 19'uncu yüzyılın çok az değişmiş bir yeni modeliydi. Tıpkı bizim 2004 yılında, takvimlerde biten 20'nci yüzyılın devam ettiğini düşünmemiz gibi. Oysa "Bilgi ve İletişim Çağı "nın henüz başlangıcındayız. Bırakın yüzyılın bütününde bu çağın insanlığa ne tür yansımalar getireceğini, bundan 10 yıl sonrasını kestirebiliyor muyuz? Veya ana enerji kaynağı olan petrolün yerine alternatif kaynakların, mesela hidrojenin ikame edilmesi durumunda, bundan siyasi coğrafyaların nasıl etkileneceğini hesap etmeye başladık mı? Yolcu uçakları da uzaya çıkabilip, dünya yörüngesi üzerinden mesela New YorkTokyo arasını en fazla yarım saatte alırlarsa, buna, 20'nci yüzyılın ne turizm, ne ticaret, ne de askerlik kavramları dayanabilir. Çetin Altan bunları anlatırken, geride kalan 20'nci yüzyılın köhne söylemlerini de pek güzel anlattı. " Şeffaflık", mesela aile gibi, hukuk gibi, devlet gibi vazgeçilmez bir kurum olarak yaşamımıza girdiği zaman, bundan siyasetin de, idarenin de nasıl etkileneceğini vurguladı. Örneğin dün de Milliyet'teki sütununda "Suç ve Ceza "nın 20'nci yüzyıldaki algılanma biçimini şöyle anlatmıştı: "Türkiye'deki 450 bin erkek erkeğe kahvesinin sorunlara bulduğu kökten çözüm ise 2 tanedir: 1- Önce ahlakı düzeltmek gerek... 2- Sallandır 2 kişiyi, bak her şey nasıl düzelir... Tarih bilincinden, hukuk bilincinden, ekonomik bilinçten yoksunluğun bir projeksiyonudur erkek erkeğe kahvelerinin kuşaktan kuşağa ileri sürdüğü o iki çözüm...
*** Önce "ahlak" ın tanımlamasını yapmak gerekir. Kendi yaşamınla ilgili davranış, tutum ve uygulamalarının kimseye açıklayamadığın bölümü, açıklayabildiklerinden çok daha büyük ve yoğunsa; saydam ve objektif bir tutarlılığın rotasından hiç kaymadığın, yani "ahlaklı" olduğun söylenebilir mi? Ve ayrıca da, ya ahlaksızlığın getirisi; saydam ve objektif bir tutarlılığın rotasını yeğlemişlerinkinden çok daha büyükse; kim neden ahlaklı olsun ki.. Son 200 yıl içinde de, az mı idam cezası uygulandı buralarda?.. Uygulandı da ne oldu; yolsuzluklar mı önlendi, rüşvetler mi, kapkaççılık mı, örgütlü suç çeteleri mi?.. Temelde ekonomik tümörlerden uç veren toplumsal belalar; bir asayiş sorunu olarak değerlendirildiğinde, belaların belalarla valsi sürüp gider." Evet.. 21'inci yüzyıl kesinlikle 20'nci yüzyıldan farklı olacak. Keşke bu yüzyılın sonunda da, olup bitenleri Çetin Altan'la karşılıklı değerlendirebilseydik. Bunu herhalde torunlarımız yapacaktır.
|