Artısıyla eksisiyle iktidar
Bugün, AK Parti iktidarının üçüncü yıldönümü. 3 yıl önce 18 Kasım'da Abdullah Gül liderliğinde kurulan 58. Hükümet, Türkiye'de her anlamda yeni bir sayfa açtı. Gül'den görevi devralan Tayyip Erdoğan, hala Türkiye'nin en popüler liderlerinden. AKP iktidarına damgasını vuran "Avrupalılaşma," yani AB ile entegrasyon süreci, hala dış politikadaki en önemli eksen. Ekonomik ve siyasi istikrar olduğu ortada. Yine de kısa bir "değerlendirme" notunda fayda var.
Başarılar Aykırı olmak namına "duble yol"dan başlayalım. AKP'nin seçim sözü, fena ilerlemiyor. Şu ana kadar 3600 kilometreyi geçen duble yol özellikle doğuda ticaret ve günlük yaşamı canlandırabilir. Yine ekonomik göstergelerden gidersek, IMF programındaki istikrar ve kişi başına milli gelirin 2600'den 4000 dolara çıkmış olması, hükümetin artılar hanesinde. Ama kuşkusuz, son 3 yılın en parlak icraatları demokratikleşme yönünde atılan dev adımlar ve Avrupa ile entegrasyon süreci. Kamuoyu şimdiden "17 Aralık Yorgunluğu" sendromunu yaşasa da, belli ki Türkiye yakında AB adaylık müzakerelerine başlayacak. 58. Hükümet'le başlayan "demokrasiye yatırım" perspektifi, tüm ekonomik hedeflerden daha kritik. Çünkü, dünya yüzünde demokrasiyle yönetilip fakir kalan hiçbir ülke yok. Aradaki ilişki çok net. Dış politikada Abdullah Gül'ün başlattığı "komşularla dostluk" stratejisi ilk kez Türkiye'yi yakın coğrafyasıyla hasmane ilişkiler yerine ittifaklar kuran bir ülke haline getirdi. Pek göze batmasa da son dönemde Diyanet İşleri'ndeki hoşgörülü ve aydınlıkçı perspektifi de önemsemek lazım. Özellikle Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu-Devlet Bakanı Mehmet Aydın ikilisinin yarattığı "modern İslam" havası, Türkiye'nin kendi dini reflekslerine özgüven duyması, Vehhabi-Arap etkisinden uzaklaşmasında uzun vadede etkili olacaktır.
Başarısızlıklar Ve yine demokratikleşmeyi, daha doğrusu reformda eksiklikleri saymak lazım burada. AK Parti hükümeti reformlar konusunda iyi niyetle yola çıkıp, zaman zaman iki belaya tosluyor: İçselleştirilmiş devletçilik refleksi (bireyin özgürlüğü değil devletin otoritesini koruma) ve kötü zamanlama. YÖK, imam hatip ve zina konularındaki "kriz yönetim" zaafları da malum. Dış politikada Avrupa ile entegrasyonun getirdiği bir "stratejik körlük" var. İran'ın nükleer faaliyetleri, Irak'taki dinamikler ve genel tehdit algılaması konularında hükümetin konsantrasyonu yeterli değil. Ama başarısızlık hanesindeki en önemli kalem, işsizlik ve yoksullukla mücadelede henüz kayda değer bir yol alınmamış oluşu. İşsizlik AB ortalamalarının kat kat üzerinde seyrediyor. Bu yüzden Başbakan harıl harıl kendini temel atma törenlerine adamış olsa da, Türkiye'de istihdam yaratacak unsur, orada bir fabrika burada bir köprü değil, ekonomi ve dış politikadaki daha geniş makro manevralar.
Ve bekleyen dosyalar Önce uygulama. Restoranların hijyen standartlarından tutun karakoldaki muameleye kadar.. Türkiye'de devlet mekanizması, henüz alelacele geçirilen reform paketlerinin hızına alışmış değil. Toplum da öyle.. Hala "Avrupalılaştıramadıklarımızdan mısınız?" aşamasındayız. Başkanlık sistemi, yeni seçim yasası, dokunulmazlıkların sınırlandırılması ve siyasetin finansmanına şeffaflık getirilmesi, sağlam bir demokrasi için "olmazsa olmaz"lar arasında. Hükümeti bekleyen konular arasında sayılabilecek en önemli kalem ise belediyelerden bürokrasiye kadar yolsuzlukla mücadele. Mafyaya yönelik başarılı adımlara karşın henüz yolsuzluk dosyalarının kapağı açılmadı. İki yıl daha var AKP'nin önünde...
|