Rakı adabında kokteyl olmaz
Takvim Gazetesi yazarlarından Halit Çapın, geçtiğimiz hafta köşesinde rakı içmenin adabını anlattı: "Rakı öyle ayakta, iki dakika içinde yudumlanacak içkilerden değildir. Bir ritüeli vardır. Konuşa konuşa, yudum yudum içilir."
Rakı konuşa konuşa yudum yudum içilir
Geçen hafta içinde keyifli bir rakı yazısı süsledi Takvim Gazetesi'nin sayfalarını. Halit Çapın'ın "aslan sütü"nü adabıyla içmenin yollarını anlattığı yazısı, "rakının üzerine kuma getirmek isteyenlere" uyarıydı.
Ve yine bugünlerde, yine rakıya dair ayrı bir tartışma gazetelerde... Birileri rakının kokteylini yapmışlar ve bazılarında bu rakı kokteyline methiyeler.. Rakının üstüne kuma getirmek gibi bir şey bu yaptıkları... "Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı..." bir işler... "Manda yuva yapmış söğüt dalına.../Öküzüm torbadan düşmüş gördün mü?" gibi bir makaralar... Rakının gerçek meclisinde "rakı kokteyli" diye bir şeyden söz etseniz, başka bir şey yaparlar mı bilemem ama en azından döverler... Her işin bir adabı, erkanı var...
RAKI ZAHMET İSTER Ben o ligde oynamaya başladığımda, rakının iki takımı vardı... Biri Kulüp Rakısı, diğeri Yeni Rakı... Babalar, Yeni Rakı içerlerdi, paralılar Kulüp... Altınbaş Rakısı'nın çıkışı çok sonralarıdır... Efe Rakısı'nın ardından, sırada "Çilingir", "Sarı Zeybek" rakıları varmış diye duydum... (Şimdilerde de tam zamanıdır hani... Palamudun, lüferin, rokanın eli kulağında hani...) Rakı, iyi hoştur da zahmet ister... Muhabbet ister... Zaman ister... Meze ister... "Şarapçı Pano"da, 14 numara şarap içer gibi içilmez... O saygı ister... Yol-yordam bilmek ister.... İçmesini bilmeyeni, sürüm sürüm süründürür... İsmini unutturur... Yolu yok, onun karşısında haddini, hesabını bileceksin... Rakının kokteyli imiş... Rakı öyle ayakta, iki dakika içinde yudumlanacak içkilerden değildir, bir ritüeli vardır... Bakın bizim mizah yazınımızın ustalarından "Akbaba" dergisinin sahibi Yusuf Ziya Ortaç, nasıl anlatır rakı içmeyi; işin içine Ahmet Rasim üstadı da katarak: ("Bu akşam gün batarken gel.../Sakın geç kalma erken gel..." işte o Ahmet Rasim...) "Çok yıllar önce güzel bir bahar akşamı... Büyük Millet Meclisi'nden çıktık... Anadolu Külubü'- nün mermer holünde Falih Rıfkı Atay ile karşı karşıya oturuyoruz. Önümüzde bir tabak fıstık, iki kadeh rakı var. Oradan geçen Kayseri Mebusu Ömer Taşçıoğlu, şöyle bir bakıp 'Garson' dedi. 'Beylere iki marul getir benden' ve ekledi: Hiç yakıştıramadım sizlere. Bu mevsimde fıstıkla rakı içilir mi?" Hakkı vardı adamın, tabii içilmezdi. Yokuşumuzun ünlü yazarı üstat Ahmet Rasim, ömrü boyunca iki şeyi elinden bırakmamaştı: Kadehi ve kalemi.... Bir gün: "Rakı nasıl içilir size anlatayım" demişti. "Önce unutmayın, rakının kendisinden çok meclisi güzeldir. Tek başına oturup rakı içilmez. Birkaç gönül arkadaşı, kafa arkadaşı olacak. Sonra rakı öyle bir saatte lıkır lıkır içilip kalkılmaz. Sohbeti üç saat, dört saat, hatta beş saat sürecek en azından. Konuşa konuşa, yudum yudum içeceksin. Rakı, mutlaka su ile içilir. En azından güzeli bir ölçü rakı, bir buçuk ölçü sudur. Meze mevsimin meyveleri olacak. Kışın elma, portakal, mandalina. Yazın kavun, çilek, vişne, hıyar, domates ve illa beyaz peynir. Bitti mi? Hafif bir sıcak yemek. En iyisi yağsız ızgara et...." Gazetelerde küçük haberler olarak gördüm. Irak, şu "ateş dansı günlerde" TIR'lar dolusu rakı ithal ediyormuş bizden. İyidir, yürek yapar. Amerikalı'yı bozar. Yafu "Amerikalı" dedim de:
AMERİKALI.... Yeşilyurt'ta, Beton Salih'in meyhanesine yanladığım günler... Bir Amerikalı ile tanış oldum... Tom diye biri... Asıl Kızılderili... Deyyus, her takılışında bir şişe viski açtırıyor... Yanına bira söylüyor. Çekme bira... Arjantin dediğimiz bardaklarda. Üç bardak bira ile bir şişe viskinin yarısını hop ediyor üç-dört saatte... Sanırsızın su içiyor... İmdi o dükkanda ben kulunuzun da gradosu var. "Ağır içicilerden..." diye nam yapmış, o konuda bayrak taşımışız. Bir şey değil, kariyerimiz sarsıntı geçirecek... Hayır, bu bir de şu Amerikalı o içkisini içiyor "Tık..." demiyor. Cambaz et, çıkar tele, yerin üç metre üstünde kurban kessin... Ula, "Amerikalı içer de Türk içmez mi?" deyip soysuzlaşarak aynı numaraya zatım da yazıldı. Viski- bira içmiş hoş. Helal... Amma velakin bu viski denilen kaltak, fena para yiyiciydi o günler... Gecelerden bir gece: "Yafu Tom, may diir firend..." dedim "Yafu, Tom, anana, bacına, uçanına, kaçanına, eşiğine, beşiğine sövdürme. Adam gibi bir rakı içelim. Sen ki Kızılderili'sin, kaptırmışsın Manhattan Adası'nı üç dolara beyaz Amerikalı'ya, sana ne kor arkadaşım..." Tom onayladı. Bahçede bir ağacın altında üç-dört kopuk daha bir rakı masalı ki, evelallah Türk'e yakışır cinsten... Bu rakının "acemi çük tayfasına" vurgunu, üçüncü dubleden sonra olur. Yine öyle oldu. Dördüncü dublenin sonunda Tom, Türkçe konuşmakta... Dört duble rakı yutup Türkçe öğrenen Amerikalı... Dört bin derste, FBI, CIA'de dört senede öğretemezsin, dört dublede Türkçe öğrenen, hem Kızılderili, hem de Beyaz Amerikalı, bizim Aksaray ağzıyla "Ahh ulan ahh, içim yanıyor kardeşler" diye naralanmakta... Demem o ki rakı, ağır kabadayı, kodu mu oturtan bir içkidir. Kokteyle filan gelmez. Yoksam Urfalı Hüseyin'in dediği gibi: "Rakı içmişem abey... Çok içmişem... Hem üstüme kusmuşam, hem altıma altıma sıçmışım abey..."
|