Büyük takımlardan ne zaman kurtulacağız?..
Bir futbolsever olarak, Türk futbolunun içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kalitenin giderek düştüğü ve istenilen sıçramanın bir türlü gerçekleşmediği yolunda genel bir yaklaşım var. Bu tespite katılıyorum. 47 yıllık futbol ligi tarihimizde sadece 4 takımın, son 23 yılda ise sadece 3 takımın şampiyon olması, Türk futbol endüstrisinde bir şeylerin yanlış dizayn edildiğini göstermiyor mu? Türk liginde kim şampiyon olacak? Aklımıza gelenler: Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve biraz da Trabzonspor. Geri kalanlar? Onlar ligde düşmemek ve belki de bir veya iki tanesi UEFA'ya gitmek için varlık gösteriyor. O kadar! Yani onlar, Anadolu takımları, futbol endüstrimizin sadece figüranları... Anlayacağınız Türkiye Süper Ligi baş aktörler ve figüranlar arasında oynanıyor. Spor yorumcusu Ömer Gürsoy'un köşesinde yer aldı. Son 18 yılda Fransa'da 8, İtalya'da 7, İngiltere'de 6, İspanya ve Almanya'da 5 farklı takım şampiyon olmuş. Ve bu ülkelerde "Kim şampiyon olur" sorusuna ligde yer alan en az 10 takımın adı geçebiliyor. Türkiye'de sorun nerede? Elbette pek çok faktör sıralanabilir ama birinci sırada kaynak sorunu var, şüphesiz. Bir kaç gün, mevcut kaynakların nasıl dağıtıldığı (eşitsiz) ve bu dağılımın liglere nasıl yansıdığı (kalitesizlik) üzerine odaklanacağım. Kalite ve rekabet artmadığı sürece Türk futbol kamuoyunun 3 İstanbul takımını kutsamaktan vazgeçmesini beklemeyin. Futbolun regülatör kurumu Futbol Federasyonu ve siyasal iktidarın, kendini büyük olarak adlandıran takımların yöneticileriyle medya destekçilerinin sistemin üzerinde ördüğü ağı yırtması gerekiyor. İşe, mevcut kaynakların aynı İngiltere, Fransa'da olduğu gibi eşit ve başarılı, centilmen ve puan alan takımı ödüllendirecek şekilde dağıtılmasıyla başlanmalı. Diyarbakırlı, Antepli, Denizlili bir taraftar artık kendi takımlarının da şampiyon olabileceğini düşünmesi gerekiyor. Rekabet sadece 4 takım arasında geçtiği için futbol maçlarını 2.5 milyon kişi tribünden izlerken, kafa tutmaya çalıştığımız İngiltere'de bu sayı 13 milyon kişiye çıkıyor. Dönelim kaynaklarımıza. En büyük kaynak maçları naklen yayınlayan yayıncı kuruluştan geliyor. Bu kaynağın nasıl dağıtılması gerektiğini tartışmalıyız. Ama önce son 4 yıldır hangi takım, ne kadar bu kaynaktan yararlanmış onu analiz edelim. 2000-2001 (ikinci yarı) 2001-2002, 2002-2003, 2003-2004 sezonlarında Digitürk kanalıyla takımlara verilen kaynağın toplamı 312 milyon 914 bin dolar. Yayıncı kuruluş aynı dönemde Futbol Federasyonu'na 37 milyon dolar, Hazine'ye ise KDV adıyla 63 milyon dolar ödemiş. Bu kaynağın yüzde 50'si Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon arasında bölüşülüyor. Geri kalan yüzde 50'si ise 14 takım arasında eşit olarak paylaştırılıyor. Yukarıdaki tablo yeteri kadar çarpıklığı ortaya koyuyor. Yani Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe ve Trabzon her geçen yıl aradaki farkı açıyor. Önümüzdeki 4 yıl bu takımlar ile havuzdan daha az pay alanların arası daha da açılacak. Tabii bu çarpık sistem devam ederse. Yarın, geniş bir tablo sunacağım. Bu tablo İngiltere ve Fransa'daki havuz dağılım sistemi dikkate alınarak hazırlanan bir simülasyon. Kaynakların bir kısmını her takıma eşit, geri kalan miktarı ise reyting ve başarı gibi parametrelere bağlı olarak dağıtan sistem Türkiye'de uygulansaydı ne olurdu? Bu simülasyonu 2003-2004 sezonu dikkate alarak hazırladığımızda 4 büyük takıma 10 milyon doların üzerinde fazladan bir ödeme yapıldığı ortaya çıkıyor. Halbuki bu kaynağın başta Gaziantep, Gençlerbirliği ve Denizli olmak üzere Anadolu'nun başarılı takımlarına verilmesi gerekiyordu.
|