| |
|
|
Org. Başbuğ, 'siyasette biz de varız' mı demek istedi?
Daha geçen hafta, Çankaya'daki 29 Ekim resepsiyonunda, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, çeşitli konulara ilişkin görüşlerini bir sohbet havası içinde seslendirirken, AB ile ilgili bir soru üzerine de "17 Aralık'a kadar bir hata yapılmaması gerektiğini" söylemişti. Org. Özkök, "Azınlık" konulu tartışmalar hakkında da "Türk kimliğinin üst kimlik olmasında korkulacak bir şey yok. Türk kelimesi Türkiye'yi de ifade ediyor. Bunu değiştirmeye kalkmanın çok daha zor ve ihtilaflı olacağını düşünüyorum" diye konuşmuştu.. Genelkurmay Başkanı'nın, hükümet-TSK ilişkileri üzerindeki görüşü de özetle şu şekildeydi: - Biz harekat planı yaparken bile kendi aramızda görüş ayrılığına düşüyoruz. Mühim olan uyumu bulabilmek. Ben hükümete bağlı bir organım. Benim için önemli olan Cumhuriyet hükümetidir. Bu mesajlar, askerin siyaset üzerindeki ağırlığının bilindiği ve fakat bu ağırlıkla Türkiye'nin asla bir AB üyesi olamayacağının da bilindiği bir ülkede, en yüksek rütbeli bir askerin verebileceği en ölçülü içerikteydi. Ve önceki gün, Genelkurmay 2'nci Başkanı Org. İlker Başbuğ, nedense "17 Aralık'a kadar yapılmaması gereken hata"yı yaptı ve ancak Başbakan'ın veya Dışişleri Bakanı'nın ya da Hükümet Sözcüsü'nün seslendirebileceği siyasal içerikli üstelik kesin ve sert ifadeli bir "Basını bilgilendirme" konuşması ile, Kopenhag Kriterleri'ni yok saydı. Org. Başbuğ'un, azınlık meselesi, Kuzey Irak'taki durum ya da Ege'ye ilişkin görüşleri doğrudur yahut yanlıştır demiyoruz. Bu başka bir mesele. Örneğin 2'nci Başkan, Ege'de tartışma konusu olan ve Yunanistan'ın ihlal iddialarına sebep olan askeri uçuşlar için şöyle konuştu: - Geçtiğimiz ağustos ve eylül aylarında Yunanistan'da yapılan olimpiyatlara iyi niyet kanıtı olarak Türkiye, Ege'deki planlı tatbikatlarını iptal etmiş ve olağan uçuş faaliyetlerini asgari seviyeye indirmiştir. Olimpiyatların ardından ise her zaman düzenli olarak yapılan uçuş faaliyetleri sürdürülmektedir. Madem Yunanistan'la her düzeyde diyalogumuz var ve madem Ege'de bir savaş ihtimali yok, bu durumda anlaşma yapılıp, Ege'deki iki ülkenin askeri faaliyeti "Sürekli Olimpiyatlar varmış düzeyi"nde tutulsa, daha doğru olmaz mı? Türk ve Yunan savaş uçaklarının ikide bir it dalaşı yaptıkları bir ortam, 2004 yılına uygun düşüyor mu? Bizim altını çizmek istediğimiz durum, Org. Başbuğ'un Türk kamuoyunda da tartışılan "Azınlık Raporu" gibi konulara, "Türkiye'nin üniter devlet yapısını tartışmaya açmak TSK tarafından tasvip edilemez" şeklinde yaklaşıp, Lozan'a göndermeler yapmasına ilişkin.. Acaba Org.Başbuğ, "Lozan Azınlıkları"nın neden Türkiye'yi terk ettiklerini ve mesela "Varlık Vergisi"ni veya "6-7 Eylül Pogromu"nu da sorgulayabilir mi bulunduğu pozisyonda? Bunu ancak siviller yapabildiğine göre, tartışmayı tümden sivillere bırakmak, herhalde daha doğrudur. Kopenhag Kriterleri'nin ve AB'deki anayasal demokrasilerin bu gibi durumlara özgü yapısı belli. Eğer Genelkurmay'ın tartışmak istediği durumlar varsa, bunlar hükümete duyurulur. Askerler, İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da veya Yunanistan'da siyasete müdahale edip, yol göstermeyi amaçlayan uyarıcı açıklamalar yapmazlar, sivil siyasete muhtıra vermezler. Neticede Türkiye'nin bütünlüğünü korumak, TSK'nın da bağlı bir organı olduğu TC Hükümeti'nin temel görevi. Yani bunlara sade 17 Aralık'a kadar değil, ondan sonra da dikkat etmek zorundayız. Genelkurmay sözcülerinin "Siyasi tartışmalarda biz de varız" içerikli her açıklaması, Türkiye'ye fazla istekli bakmayan bazı AB ülkelerinin, "Siz zaten AB kriterlerine uymuyorsunuz" şeklindeki reaksiyonları ile karşılanıyor. Bu da, Org. Özkök'ün "17 Aralık'a kadar bir hata yapılmaması gerekir" uyarısı ile hiç örtüşmüyor.
|