Hâkim ve hakem
Türkiye'nin gözü bu akşam oynanacak Fenerbahçe-Beşiktaş maçında olacak. Maç, Fenerbahçe için şampiyonluk yolunda kazasız devam, Beşiktaş için ise daha çok onur mücadelesi anlamını taşıyor. Milyonlarca kişinin desteklediği bu iki takım, dev stat yatırımları, milyonlarca dolarla ifade edilen futbolcu transferleri, milyon doları bulan forma ve benzeri eşya satışlarıyla aslında aynı zamanda iki büyük şirket. İki kulüp de borsaya açık, yatırımcının parasını emanet ettiği iki dev varlık. Normal şirketlerden tek farkı, onlar için büyük fedakarlıklarda bulunmaya hazır milyonlarca insanın varlığı. Bu kulüpler, normal ticari ilişkilerinde bir sorun çıktığında yargıya başvuruyor. Futbolcularıyla sorun çıktığında Futbol Federasyonu veya UEFA devreye giriyor. Ancak sonuçta iki kulübün de kaderini, karlılığını sahada mücadele eden 11 futbolcu belirliyor. 11 futbolcunun mücadelesinin hakkaniyet içinde geçmesini de üç hakem sağlıyor. Türkiye son yıllarda gerek yargıda, gerekse sahada işlerin çok adilane biçimde görülmediği duygusunu yaşıyor. Bu, insanların kimi olayları abartması kadar, yaşanan olaylara tanıklıktan da kaynaklanıyor. Kısaca Türkiye'de bugün adalet dağıtımı konusunda bir güvensizlik var. Bu açıdan bakıldığında sahada adalet dağıtan hakemin, adliyede adalet dağıtan hakimden farkı yok. İkisi de bir açıdan adalet dağıtıyor veya giderek hakim olan inanca göre, dağıtamıyor. Bu sorunun temelinde ikisinin doğrudan akçeli sonuçları olması yatıyor. Trilyonların döndüğü bir dava ile milyon dolarların konuşulduğu bir futbol liginde hakimin veya hakemin tesir altında hüküm vermesi, adalet duygusunu yaralıyor. Yargıda yolsuzluk iddiaları gibi futbolda şike veya hakem kararları sürekli gündemde oluyor. Televizyonlarda, gazetelerde yargının adaletinden daha çok futbolun adaleti tartışılıyor belki ama iki alanda da sonuç çok değişmiyor. Bunda sistem kadar, insanların adalet kavramına bakışı da önemli rol oynuyor. Eğer yargıda adalete aykırı bir sonuç alan biz veya bir yakınımız ise, bu durum bizi çok rahatsız etmiyor. Eğer bizim takımımız hakem kararı sonucu kazanmışsa, haksızlığı görmek işimize gelmiyor. Adalet kavramına şarklılıktan kaynaklanan bir sübjektiflikle yaklaşıyoruz herhalde. Adaletsizlik bizim lehimize bir olaysa göz yumulabilir, bizim aleyhimize sonuç doğuran bir gelişme ise isyan edilen bir sonuç oluyor. Herkes adaletten bahsediyor ama adaletin gözünün bağlı olması gereğini kimse kolay kabul edemiyor. Zorlu bir maç öncesi bir yöneticinin rakip takım oyuncularını ayarladığı dedikoduları taraftarlar arasında utanç değil, övünç kaynağı olabiliyor. Şikeyle şampiyon olmak veya kümede kalmak ayıplanmıyor. Süper Lig son yıllarda bu tip iddialarla çalkalanıp duruyor ama iddialar günlük, sıradan olaylar gibi karşılanıyor. En ünlü oyuncuların isimleri şike iddialarına karışıyor ama taraftar ona kral muamelesi yapmaktan vazgeçmiyor. Kamuoyu adalet dağıtımına böyle baktığı sürece de, gerek yargıda, gerek yeşil sahalarda hakkaniyet peşinde koşmak biraz safdillik oluyor.
|