| |
Roma, Chirac, Brüksel
Çapkın Papa 10'uncu Innocente'nin (metresi Dona Olimpia'ya saygıda kusur ettiği gerekçesiyle Castro Dükü'nün sarayını yıktırmıştı) büstünün önünde 25 AB üyesinin liderleri Avrupa Anayasası'nı imzaladılar. Erdoğan ve Gül ise tıpkı Bulgar ve Romen liderler gibi yalnızca Anayası'nın uzlaşma belgesi Nihai Senet'e imza koydular. Anayasa'ya imza kısmetse üyelikten sonra. Liderler törenin ardından İtalya Devlet Başkanı Carlo Azeglio Ciampi'nin davetine katıldılar. Yemek boyunca AB'nin resmi marşı kabul edilen Ludwig von Beethoven'in 9'uncu Senfonisi çaldı. Zor, uzun ve son bölümde insan sesine de yer verdiği için "devrimci" bir senfoni bu. Alman şair Christoph Friedrich von Schiller'in "Neşeye Övgü" şiiri okunuyor o son bölümde. Bir dörtlüğünü aktaralım: "Kardeş olun ey insanlar, bunu ister tanrımız / Bu dünyada her şey geçer, en son sana dost kalır / İnsanlığa, doğruluğa göğsünü aç korkmadan / Hür doğmuştur insanoğlu, hür yaşamak hakkıdır."
Senfoninin sırrı 9'uncu Senfoni, Türkiye'de de çok seviliyor. 2000'lerin başında Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın sapa bir salonda verdiği konsere 9'uncu Senfoni'yi dinlemek isteyen binlerce kişi akın etmiş, Demirel gururla "İşte çağdaş Türkiye" demişti. O kadar geriye gitmeye de gerek yok; daha dün şef Sunay Muratov yönetimindeki Devlet Opera ve Balesi Korosu, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları çerçevesinde 9'uncu Senfoni'yi çaldı. Devlet sanatçısı Hikmet Şimşek'e göre, Türkler'in 9'uncu Senfoni'yi sevmelerinin nedeni Yunus Emre'nin ilahilerine çok benzemesi. Neyse, konuyu dağıtmayalım... Beethoven'e esin veren Schiller'in bir sözü var: "İnsanın erdemi, tehlike anında belli olur." Roma'da dün Erdoğan ve Gül'le bir araya gelmemeye çalışan Chirac'ın son birkaç günlük tavrı bize bu sözü çağrıştırdı. Ankara Temsilcimiz Aslı Aydıntaşbaş'ın yazdığına göre, Chirac, Berlin'de Erdoğan'a güvence verdi, "10-15 yıl sonra kim öle, kim kala" diyerek Türkiye'nin üyeliğini halkoyuna götürme kararını "Dert etmememizi" istedi. Schröder de, "Müzakerelerin hedefi tam üyelik olacak. Bunu garanti ediyorum" diyerek güvenceyi pekiştirdi.
Hangi Chirac? Chirac yine Berlin'de üçlü zirve öncesi basın toplantısında da sıcak mesajlar göndermişti: "En büyük arzum, koşullar elverdiğinde Türkiye'nin AB'ye katılmasıdır..." Ancak Paris'e dönünce "Biraz ileri gittiğini" anlayıp, telaşla çark etti. Bakanlar Kurulu'na gönderdiği notta Türkiye'nin üyeliğinin kesin olmadığını belirtip, "Hatta görüşmeler sırasında ciddi sorunlarla karşılaşılması olasılığına karşı şimdiden üyelik içermeyen güçlü bir ilişki için çözüm üretilmesi gerektiğini" vurguladı. Böylece Alman ve Fransız sağının önerisi "İmtiyazlı ortaklık" seçeneğini ilk kez o da seslendirmiş oldu. Peki, hangi Chirac'a inanalım? Aynı soru Türkiye'ye savaş açanların başında gelen Fransız Demokrasi Birliği lideri François Bayrou'ya da yöneltildi. İşte cevabı: "İki olasılık var. Chirac ya dönüşü imkânsız bir oldu-bitti yaratmak istiyor. Ya da Türkiye'ye görünüşte olumlu sinyaller verip Brüksel'de Fransızlar'ı daha az kızdıracak bir karar çıkarmayı hesaplıyor." 17 Aralık'ta Brüksel'de göreceğiz. Dileriz Schiller'in dediği çıkmaz: "Brütüs'ün yaşadığı yerde, Sezar ölmeye mahkumdur."
|