81'inci yılda Ankara..
Cumhuriyet'in kuruluşunun 81'inci yılının kutlandığı bugün Ankara'da tartışılan konular da gündem de "görünüşte" bir yıl öncesinden çok farklı değil.. Beklentileri de, çelişkileri de hep aynı.. Cumhurbaşkanı'nın bugün vereceği 29 Ekim resepsiyonu, dozu geçen yılki kadar yüksek olmasa da yine "türbanlı eşlere davetiye gitmemesi" tartışmasına sahne oluyor. Özetle cumhurun (halkın) vekillerinden bazıları, Cumhurbaşkanı ile kavgalı.. Meclis'e gelince.. Özel sektörden gelmiş milletvekilleri, herhangi bir üretimde bulunmadan oy makinesi gibi görünmekten sıkıntılı. Başkanlık divanı ve komisyonların yeniden oluşumu ile uğraştığı için 28 gündür fazla bir iş yapamayan Genel Kurul ise haftaya hareketlenecek.. Gündemindeki öncelikli konular, AB uyumu çerçevesinde 17 Aralık'taki zirveye kadar çıkarılması öngörülen Ceza Muhakemeleri Usulü, Ceza İnfaz ve Dernekler yasaları... Bir de geçen yıldan kalan öğrenci affı... Başbakan'ın bu konuda topu üzerine gönderdiği ana muhalefet partisi CHP de aftan yana. Ancak, AKP'nin istediği gibi affın süresinin, 1980'den başlamasına sıcak bakmıyor. Affın en son çıktığı 21 Haziran 2000'den sonraki süreci kapsaması gerektiği görüşünde.. İç çekişmesine mola vermesinden kaynaklansa gerek CHP'de şimdilik sular durgun. Meclis'in diğer partisi DYP ise il ve ilçe kongreleri dolayısıyla hareketli. Dişinin apse yapması dolayısıyla yüzündeki şişliğe rağmen DYP'de iftar yemekleri ile partiyi bir araya getirmek için uğraşan da koşturan da yine Genel Başkan Mehmet Ağar.. İktidar partisi AKP'ye gelince; Gözler de gönüller de daha çok 17 Aralık sonrasında.. Yani, kabinede bir değişiklik olup olmayacağında. Bir de AB Zirvesi'nde Türkiye ile müzakerelerin hangi tarihte başlayacağı noktasında.
Kılını kıpırdatan yok Sivil toplum örgütlerine gelince.. Her konuda hemen her gün ahkam kesmelerine rağmen birçoğunun AB konusunda her nedense bir aktivitelerine rastlamak olası değil. Nitekim, hükümet sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek de dünkü sohbetimizde sivil toplum örgütlerinin bu tutumundan yakındı. "Bir iki sivil toplum örgütü dışında işin ucundan tutan yok" diye sitem edip ekledi: "17 Aralık zirvesinde öyle görünüyor ki 2005'te müzakerelerin başlaması yönünde iyi bir sonuç çıkacak. AB'den gelen olumsuz yaklaşımlar da görüldüğü kadarıyla daha çok kendi içlerine dönük. Ama bizim de buradan bazı şeyler yapmamız lazım. Sadece hükümet bu işi götürsün diye seyirci gibi oturmamalıyız..." Kimlerin seyirci gibi oturduğu sorusuna Çiçek, kimlerin destek verdiğini sıralayarak yanıt veriyor: "TÜSİAD ve TOBB dışında kimse kılını, kolunu kıpırdatmıyor. 17 Aralık'a kadar biz içeride sağlam durmalıyız. Türkiye karşıtlarının elini güçlendirecek bir hareket içinde olmamalıyız. Aksine olumsuzlukları gidermek için herkesin çaba göstermesi lazım. O kadar meslek kuruluşu var. İkisi dışında hiç kimsenin sesi çıkmıyor, bir çabası görülmüyor." İsin vermiyor ancak başta sendikalar olmak üzere sivil toplum örgütlerine sitemini sürdürüyor: "Hükümete küfre gelince bin tane bildiri çıkarıyorlar. Ama iş Türkiye'nin hedefi AB olunca herkes geriye çekiliyor, bir adım atana rastlanmıyor..." Her ne kadar TOBB ve TÜSİAD dışında da birçok sivil toplum örgütü yoğun çaba gösteriyor olsa da Çiçek'in sözleri bir gerçeği yansıtıyor. Cumhuriyet'in kuruluşunun 81'inci yılında dün yayınlanan mesajlara bakıldığında, hemen hepsi Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği uygarlığın, eşitliğin, özgürlüğün ve demokrasinin AB hedefinin yakalanması ile sağlanabileceğine vurgu yapıyor. Bu uğurda kimin ne kadar çaba gösterdiği, kimlerin ise ahkam kestiği kamuoyunun önünde gün gibi duruyor.
|