İyi uçuşlar!
Hayat, epey pratiktir. Kimimiz, birtakım soyut idealler ve ilkelerle hayata bir değer, insanın varoluşuna bir mana vermeye çabalarız. Buna karşılık, çoğu zaman para ve güç "konuşur". Örneğin, Fransa Cumhurbaşkanı ve Almanya Başbakanı'nın, bizim Başbakan'la birlikte "Türkiye'ye tarih" açıklamaları yaptıkları enstantaneye, aslında 36 adet "Airbus" uçağının eşlik etmesi sevimsiz gelebilir. Bana öyle gelir. Lakin, "hayatın, diplomasinin, politikanın, ekonominin gerçekleri" denilen budur. Uçağa biner Berlin'e gidersin; Fransız-Alman uçaklarından alır, Avrupa'ya girer gibi olursun. Sıraya Alman tankları girer. İsrail'le yersiz, sevimsiz tank onarım anlaşmasındansa, bunu bile yeğlersin. Çok kültürlülük, tarihi sorumluluk ve zorunluluk gibi ilkeleri savunanlar dışında, işe pratik bakan Avrupa hükümetleri ile iş-bilir dünyalarının kafası karışıktır: "Türkiye, sütünü içebilmek uğruna beslemeye değer bir inek midir?" diye. 3 milyar doları bulan Airbus'la sütünden verirsin... Milyonlarca dolarlık tankla, kaymağın ucunu gösterirsin. Fransa, 47 milyon dolarlık bir katkı payına hazır diye sevinirsin.
*** Bilen bilir, okuyan anlamıştır. Bu sütunda mevzuyla ilgili yazıların ana fikri, Avrupa Birliği üyeliğinden, en azından güzergahından yanadır. Ama, Avrupa'nın yekpare olmadığının, sadece merkez sağ yahut merkez sol Avrupalı iktidarların, fırsatçı, faydacı, piyasacı "gerçekçiliği"nden ibaret bir Avrupa bulunmadığının da inancıyla. Temel hak ve özgürlükler üstünde, demokrasinin, ekonomik demokrasinin, toplumsal hakların geliştirilmesinin veya budanmasının, Avrupa'da da mücadele ve çatışma konusu olduğunun farkındalığıyla. Dolayısıyla, itirazım Avrupa kapısına değil, onca demokratik, yasal süreç görüntülerinin ardından, "anahtar"ın alışveriş anahtarlığına takılmasınadır. Biliyorum; bunun adı ticarettir, hem ziyaret hem ticarettir, işini bilmektir, kozunu oynamaktır, uyanık ve akıllı olmaktır. Biliyorum; bunlar birer haslet olarak hep takdis edilir, tescil edilir. Yine de, hepimiz aynı sofralarda bile aynı şeyleri yiyip aynı tatları almak zorunda mıyız? Kimimizin afiyetle yediği, kimimizde mide bulantısına neden olur. Şahsen ben, "De Gaulle'cü" Chirac'ın, "sosyal demokrat" Schröder"in, "muhafazakar demokrat" Erdoğan'ın, onca ilke, tarih, demokrasi münazarasından sonra, 3 milyar dolarlık bir uçak sofrasında "anlaşması"nı, Avrupa'ya da Türkiye'ye de haksızlık sayarım. Tabii ki, "gerçekçi" değilim!
*** İnsanların umutları, hakları, özgürlükleri, hayalleri üzerinden uçup nihai inişin ihaleye, havaleye yapılmasını çirkin bulmak manasında "gerçekçi" olmaktan da nefret ediyor... Yine de, gerçeklerin dünyasında, kesif bir gerçekçiliğe bulanmış olarak, hepinize yeni Airbus'larla Avrupa'nın dört bir köşesine hayırlı uçuşlar diliyorum. Kemerlerinizi de bağlayın, olur mu!
|