Krizden çıkacak ders
1960'ların başında ilk Türk vatandaşları Almanya'ya gittiğinde bir profesör "Biz işçi bekliyorduk, karşımıza bütün sorunlarıyla insan çıktı" demiş. Bizim bugün girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği için de aynı yorumu yapabiliriz. Biz AB'ye bir organizasyon olarak bakıyoruz, ancak Avrupa da sorunlu insan ilişkilerinden oluşan koca bir kıta. Avrupa Komisyonu'nun yaşadığı son kriz bunun açık örneği. Zina konusu gündeme geldiğinde, Türkiye'de birçok kişi, "Bu Türkiye'nin iç işi. Türkiye'nin değerlerine, inançlarına bu kadar müdahaleye hakları yok" yorumunu yapmıştı. Bunun üzerinden çok zaman geçmeden Avrupa Komisyonu benzer bir gerilimin içine düştü. Komisyonun İtalyan üyesi Rocco Buttiglione, eşcinseller ve kadınlar üzerine bir yorumda bulununca ortalık karıştı. Avrupa Parlamentosu'nun özellikle sosyalist ve liberal kanadı, Buttiglione'nin içinde bulunduğu bir komisyona onay vermeyeceğini ilan etti. Komisyon'un Portekizli Başkanı Barroso, düne kadar Parlamento'yu bu konuda iknaya çalıştı ama başarılı olamadı. Sonuçta, komisyonunun oylamasını geri çekti. Bu durum başta Buttiglione'yi Komisyon'a aday gösteren İtalyan Başbakanı Berlusconi, İtalyan adayı sonuna kadar destekleyen Vatikan ve onun değerlerine sahip çıkan Hıristiyan Demokratlar için rahatsızlık verici oldu. Bu gelişmelerin tek bir ifadesi var. Avrupa, sağcısı, solcusu, muhafazakârı ile karmaşık bir kıta. Akdeniz'i ile İskandinav bölgeleri arasında dağlar kadar fark var. Bu farkların başında eşcinsellere, kadına, hatta laiklik ilkesine bakış da geliyor. Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi, politik bir gaf veya temel değerler konusunda farklı bir beyan ortalığı birbirine katıyor. Buttiglione, İtalyan olduğu için değil, Avrupa'nın hoşgörü ilkesine karşı bir açıklamada bulunduğu için eleştiri oklarının hedefi oldu. Türkiye'nin zina nedeniyle gündeme gelmesinin nedeni de buydu. Orada dini inançtan çok, birey haklarına müdahale tartışıldı ve İtalyan üyede olduğu gibi, Ankara'ya geri adım attırıldı. Böyle bir sonuç, ulusalcıları ve muhafazakârları rahatsız etti. Tıpkı, son gelinen durumun İtalyanlar'ı, Avrupalı muhafazakârları rahatsız etmesi gibi. Ancak Avrupa Kulübü'nde kurallar böyle. Ya Avrupa'nın temel değerlerine saygı göstereceksiniz veya kırmızı kartla oyun dışı kalacaksınız. Türkiye hâlâ yerel değerlerini Avrupa karşısında korumanın kavgasını verirken, AB kendi değer sistemini Kuzey'den Güney'e kadar tüm Avrupa'ya yaymaya çalışıyor. Avrupalı, azınlıklar, bireysel inançlar konusunda bir tavır alırken Avrupalı kimliğini ön plana çıkarıyor, bu görüşü ortaya atan kişinin ulusal kimliğini değil. Kadın ve eşcinselleri küçümseyen İtalyan değil de, Alman olsaydı da sonuç değişmeyecekti. Kısacası, henüz kendi kimliğini, kendi değerlerini oturtmaya çalışan bir kulübe, onların bugün olduğu noktanın çok gerisinden katılmaya çabalayan bir ülkeyiz. Onlar gibi bizim de solcularımız, liberallerimiz, muhafazakârlarımız var. Kendi iç çatışmalarımızı, kendi içimizde çözemediğimiz için Avrupalı kimliği içinde çözme umudu taşıyoruz. Bu yolda çıkacak sorunların "Bizim Türk olmamızdan" değil, Avrupa değerleri ile çatışmamızdan çıkacağını anlarsak, çözüme daha rahat ulaşır, uzlaşmaları teslimiyet olarak değerlendirmekten kurtuluruz.
|