 |
Tepenin yalnızlığı...
|
|
BÜLENT Arınç, devlet protokolünde Cumhurbaşkanı'ndan sonra geliyor. Yasamayı ve dolayısıyla demokratik düzeni temsil ediyor. Yumuşak bir üslupla, tane tane konuşan, ama zamanı geldiğinde de sert sözler sarfedebilen siyasetçilerden. Yakınlarına göre duygusal. Ama kararlı. Meclis'teki devasa kabul odasına girmek için, bol ışıklı, ufak bir bahçeye bakan, mermerli bir holden geçiyorsunuz. Fıskiyeli minik bir havuz ve büyük bir akvaryum var. Makam odası ise ferah ve ışıklı. Tüm siyasi çağrışımlarıyla Meclis'i, milli iradenin aydınlık yüzünü temsil ediyor. İçerideki iki masanın üzeri silme kitap dolu. "Her gece bir kitap bitirmeye çalışıyorum" diyor. Ama masadaki kitaplar rahat bir gece keyfinden ziyade "Osmanlı'dan bu yana seçim sistemi" gibisinden ağır akademik çalışmalar. "Gece bunlar içinizi kapamıyor mu?" diyorum. Gülerek onaylıyor. Tarz olarak makamdaki mobilyalar klasik. Anayasa'ya göre Meclis Başkanı'nın kendi partisiyle ilişki kurmasına getirilmiş sınırlar var. Bir ara ağzından "İki seneden beri buraya hapis olmuş durumdayım" lafı çıkıyor. Duvarlarda dev bir Atatürk portresi ve dört tablo var. Bunlardan ikisi, bir dönem çağdaş Türk resmine damgasını vuran köy ve köylü tabloları. Fena değiller. Fakat Atatürk resminin sağında ve solunda iki soyut resim var ki, ne Arınç, ne ben övecek laf bulamıyoruz. Arınç, siyah ve yeşillerden oluşan tablonun "karamsarlığından" söz ediyor. Bütün ışıltısına ve ihtişamına karşın, Meclis Başkanı'nın makamında bir hüzün var.
|