|
|
Asla özür dilemem Hıncal Usta!
Hayır Hıncal Usta. Haksızlık ettin. Dahası, "Özür dile" dedin; beni küçük düşürdün. Özür dilemem usta. Çünkü; senin yazını yazdığın akşam saatlerinde ben de Kopenhag'da bir gün sonraki yazımı yazıyordum. Çünkü, ertesi gün yola çıkacaktım. Beni bir çocuk gibi azarlarken "Benim yazımı okumadın mı?" diyorsun. Bir de "Kazım'ın yazısını okumadan sayfaya nasıl koydunuz" diye editörleri azarlıyorsun! Senin yazını okusam ne yazar be ustam. Sen değil misin 'Skor yazarı olma spor yazarı ol' diyen? Öyleyse, benim yazımı niye skor yazarı kimliği ile yorumladın? Benim yazdığım yazıda en büyük onuru sana verdim. Dedim ki: Yıllardır savaştığın noktaya zafer bayrağı dikildi. Hücum futbolu zaferinin keyfini çıkar. Sorun çıkarıp Ersun Yanal'ın önünü tıkama. Bana diyorsun ki, Danimarka maçı sonrası Ersun Hoca'ya övgüler yağdırdım. İyi de be usta; Kazakistan maçından sonra Ersun Hoca'yı ipe çeken sen değil miydin? İşte ben o korku yüzünden o yazıyı yazdım. Ama sen 3 gün önce öldürdüğün Ersun Hoca'yı 3 gün sonra kral yaptın. İşte sorun buydu be usta. Bir şey daha. Hakan Şükür meselesini yüzüme gözüme bulaştırdığımı söylüyorsun. Cesurca, Şükür olayının üstüne gittim. Sokağa çıktığımda gördüm ki doğru yoldayım. Benimle övüneceğin yerde benim bu cesur yazımı bile beğenmedin be usta. Şimdi beni dinle Hıncal Ustam: Sana usta olmak öyle çok yakışıyordu ki. O elbiseyi bile bir Hakan Şükür kaprisi yüzünden üzerinden attın. Sonra da seni sevenleri üzdün, kırdın ve incittin... En önemli noktayı sona bıraktım. Dedin ki: "Kazım belden aşağı vurdu. Yakışmadı." Hayır ustam hayır. Bu satırların yazarının, ustasına belden vuracak kadar terbiyesiz olma hakkı asla yoktur. Galiba büyüklerin de özür dilemesi gerektiği anlar olurmuş. İşte o an bugün usta.
|