| |
Bir kriz öyküsü
Kuzey Kıbrıs'ta aylardır süren ahlak krizi, sonunda Mehmet Ali Talat liderliğindeki koalisyon hükümetini istifaya götürdü. 1970'lerde Türkiye'nin de yaşadığı bu siyasal ahlaksızlığın adanın kuzeyinde ne boyutlara ulaştığını göstermek için olayları en baştan anlatalım. 14 Aralık 2003 seçimlerinde KKTC Meclisi'nin 50 sandalyesi şöyle dağıldı: Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) 19, Ulusal Birlik Partisi (UBP) 18, Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) 6, Demokrat Parti (DP) 7. Bu tablodan CTPDP koalisyonu çıktı. 26 milletvekiline, yani kıl payı çoğunluğa dayalı bu hükümet ülkeyi 24 Nisan'da ünlü Annan Planı'nın referandumuna götürdü. Başarıyla. Sonuç da başarılı oldu. Kıbrıs Türkleri plana "evet" dedi. Ama o da ne? Referandumdan iki gün sonra bir DP milletvekili liderine (Serdar Denktaş) kızıp istifayı bastı. Sonra da inat olsun diye kendi partisini kurdu. Ardından DP'den bir milletvekili daha ayrılıp parti kurdu. Bunu CTP'den bir milletvekilinin istifa edip UBP'ye katılması izledi. Arada muhalefetteki BDH'den iki milletvekili ayrıldı. Biri parti kurdu; diğeri seçimlerde baraja takılmış partiyi parlamentoya taşıdı. Böylece 190 bin nüfuslu toplumun 50 üyeli parlamentosunda bir anda 8 parti oluverdi. 4'ü birer sandalyeli! Onları da sayalım: Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP), Yeni Parti (YP), Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP), Özgür Düşünce Partisi (ÖDP). Tabii bu kopmalarla Talat hükümetinin desteği de 23 üyeye düştü.
Bitmeyen pazarlıklar Talat o günlerde "Bu meclisten başka hükümet çıkmaz, gelin seçime gidelim" çağrısı yaptı. Kimse yanaşmadı. "O zaman BDH'yi de alıp üçlü koalisyon kuralım" önerisinde bulundu. Masaya oturdular. Bakanlıklar paylaşılamadı. Azınlık hükümetiyle bir süre daha götürdüler. Ancak mecliste bütçe görüşmeleri başlıyordu. Sonuç belliydi; muhalefet bütçeyi reddedecek, böylece hükümet düşecekti. Son çare olarak çok parçalı koalisyon arayışına girildi. CTP ve DP'ye tek sandalyeli 3 parti daha katılacaktı. Tabii hepsine birer bakanlık vaadiyle.. Görüşmelerde bir de ciddi ciddi "Koltuk pazarlığı yapmıyor, çözüm hükümeti kurmaya çalışıyoruz" demezler mi; gel de kahrolma. Uzatmayalım. 5 parti anlaştı. Hükümet protokolu hazırlandı. Tam imzalanacağı gün DP lideri Denktaş, "Vazgeçtim" deyiverdi. Talat da dün meclisin bütçeyi ele almasından hemen önce Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a hükümetin istifasını sundu. O da memnuniyetle kabul etti. Şimdi Lefkoşa'da şu senaryo konuşuluyor: "Serdar Denktaş, Talat'a başka partiyle ortaklık yapmayacağına söz verdi. UBP lideri Derviş Eroğlu ve Talat'ın turları sonuç vermeyecek. Böylece 60 gün sonra, ocak ayı ortalarına doğru seçime gidilecek." Dileriz doğru çıkar. Ama ufukta iki "risk" var. 1- Baba Denktaş'ın karar değiştirip gelecek nisandaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koyması ve kendisini destekleyecek siyasal cephenin o dönemde iktidarda olabilmesi için oğluna çözüm karşıtı UBP ile koalisyon telkininde bulunması. 2- AB'den umduğunu bulamayan Kıbrıs Türkleri'nin erken seçimde tepki oylarıyla UBP'yi iktidara taşıması. Bu iki olasılık da AB sürecinde Ankara'nın ayağına batan diken olur. Küçüp hesaplar peşindeki 4 milletvekili bakın başımıza ne dertler açıyor...
|