Zurnanın deliği
Avrupa iyi güzel de, AKP, bugünün Avrupasının demokratik-insani hatlarının asıl ressamı olan "örgütlü insanlar" ve "örgütlü mücadele"den pek hoşlanmıyor. Geleneklere, alışkanlıklara, ideolojiye dair bir şey bu. "Demokrat" olma gayretinin "muhafazakar" engellerine dair. Örgüt, liderin partisi olabilir; dayanışma mekanizmaları ise "sivil toplum örgütü" cemaatler yahut hayırseverlik. Daha ötesi, "yabancı".
*** Türkiye'de SSK'nın "kara delik" meselesi, yıllar boyu sadece, ortaya çıkan bilanço, emekli sayısının artışı ve emeklilere yapılan ödemelerin süresi ve miktarı üstünden konuşuldu. Tahakkuk ettiği halde fiilen toplanmayan primler... Sigortasız çalıştırmanın yaygınlığı... Prim potansiyelinin gerçekte çalınması, gasp edilmesi üstünde durulmadı. "Avrupa'nın en genç nüfuslu ülkesi"nde, sosyal güvenlik sistemi, "yaşlılar"ın çokluğu yüzünden çökmüş göründü. Böyle bir problemin temel "sosyal" çözümü, kayıtlılığı, sigortalı çalıştırma ve çalışmayı teşviktir. Teşvik yahut yasal zorlama. Ama, irili ufaklı sermayeyi, "Türkiye'nin müteşebbis dinamiği"ni ürkütmeme nezaketi, geçmiş merkez sağ hükümetlerden bir miras olarak AKP'ye de aynen devroldu. Onun bu mevzulara zaten yabancı, soğuk kimliğiyle buluştu. O yüzden, "problem" kendinden menkul bir şekilde ele alınıyor. Sebeplerin değil, birtakım tezahürlerin üstünde bıçaklar bileniyor. SSK, sadece bir yolsuzluk, istismar, imtiyaz kurumu addediliyor. En azından prim ödeyen işverenlerle primi otomatik kesilen kayıtlı işçilerin paralarıyla var olmuş bir kurumun hastanelerine, müphem bir "genel iyi" adına el konuyor. Küçük ve orta sermayenin kucağında serpilmiş ve örgütsüz yoksullardan güç almış bir siyasetçi kuşağı, onların kayıtsız, örgütsüz dünyasını "genel iyi" sayıyor.
*** Aynı zihniyet, vergi açısından da geçerli. Kayıtsızlığı asıl sosyal, ekonomik, mali mesele saymak yerine, yine dostları ürkütmemek adına, zengin-yoksul herkesin aynı oranlarda ödeyeceği "dolaylı vergiler"e abanılıyor. "Büyüdüğü", üstelik "biraz anormal büyüdüğü" söylenen ekonomi, gelirler ve karlar üstünden, bunları kayıtsız-kuyutsuz ham edenlerin cebinden vergi üretmiyor; düşünülmüyor bile. KDV, ÖTV, koy sepete! "Demokrasi"yi sadece üç beş kriteri uyum yasalarıyla yerine getirmekten ibaret sayma gibi bir şablon üstümüze yapıştı. "Birtakım iyi şeyler", demokratlığın, sosyal adaletin, genel olarak adalet ve hak duygusunun esasta nasıl bir şey olduğunu arka planda bırakarak hafızamızı, aklımızı rehin aldı. Hakka, hukuka, örgütlülüğe, toplumsal adaletsizliklerin giderilmesine dair bir "demokratlık" demode sayıldı. "Kopenhag Kriterleri"ni gerçekten iyi belleyen iktidar, demokratlığın ve demokrasinin toplumsal-ekonomik manasını ise pek sevmiyor. Belki, genetik! Demokratlık da bazen zurna gibi. Zort dediği bir yer var. Bir delik!
|