Avrupa sancısı
Türkiye'nin son dönemde yaşadığı gerilimler, sadece mevzuat değişikliğinin Avrupa Birliği'ne uyumu sağlamakta nasıl yetersiz kaldığının en büyük kanıtı oldu. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun hazırladığı "Azınlık Raporu" büyük bir tartışmaya yol açtı. Sonuçta Başbakanlık, "Bu resmi bir rapor değildir" açıklaması yapmak zorunda kaldı. Bu arada raporu hazırlayanlara bir vatan haini denilmediği kaldı. Aynı şey CHP İstanbul Milletvekili Kemal Derviş'in başına geldi. BBC'deki Hard Talk programının ardından Fransa'da bir televizyon programına katılan Derviş, iki kanalda da gerçekten çok başarılı bir performans sergiledi. Derviş, Fransız televizyoncunun "Ermeni soykırımı" ile ilgili sorusuna şu yanıtı vermiş: "Bu fırsattan yararlanıp 1. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen Ermeni katliamından derin bir acı duyduğumu söylemek isterim. Bu acıları tanımak ve üzüntüleri ifade etmek isterim." Derviş, bu sözlerinin ardından savaş sırasında Ermeniler'in de Müslüman nüfusa karşı katliamları olduğunu, bu gerçeğin de bilinmesi gerektiğinin altını çizmiş. Bu sözler, bizim grubumuza bağlı bir gazete tarafından "densizlik" olarak nitelendirilerek manşete çekilmiş. Yazının Le Monde'da yayınlanan versiyonunu bulup çevirttirdim. Derviş'in densizliğine ilişkin bir satır bulamadım. Kemal Derviş, uzun yıllar yurtdışında yaşamış, Avrupa Birliği felsefesini özümsemiş biri olarak Ermeni olayları ile ilgili görüşlerini ifade etmiş. Hakareti hak edecek bir tutum takınmamış kısaca. Gerek azınlıklar tartışması, gerekse Derviş'e gösterilen tepki, Avrupa Birliği'ne tam üyelik için önümüze koyduğumuz 10 yıllık hedefe "çok erken" dedirtecek bir nitelik taşıyor. Türkiye'nin bir bölümü, Ceza Yasası'nı değiştirip yönetmelikler hazırlayınca Avrupa Birliği'ne tam üyeliğe hak kazanacağımızı düşünüyor. Kıbrıs'tan azınlıklar tartışmasına kadar geniş bir yelpazede hep Türkiye'nin yüzde 100 haklı olduğuna inanıyor. Oysa gerçek demokrasi farklı fikirlerin özgürce ifade edilebildiği bir ortamdır. Azınlık Raporu'nu hazırlayan heyet de bunu yapmış. Bu, hükümetin icraatına temel olacak bir belge değil. Türkiye'yi önümüzdeki dönemin tartışmalarına hazırlayan bir referans belgesi. Bu rapor elbette tartışılacak, eleştirilecek. Hukukçular, sosyologlar, siyaset bilimciler raporun azınlık anlayışını, hak felsefesini gündeme getirecek. Ancak tartışmayla hakareti ayırt etmekte yarar var. Avrupa Birliği'nin temelde bir zihniyet değişimi olduğunu kabul ediyorsak, önümüzdeki dönemde bizi çok daha fazla rahatsız edebilecek tartışmalara, fikirlere hazır olmamız gerekir. Hayır, biz olduğumuz gibi kalmak istiyoruz. Alevi, Kürt, Süryani meselelerini gündeme getirmek istemiyoruz. Farklı görüşlerden rahatsız oluyoruz diyeceksek, bir an önce bir referandum yapıp Avrupa Birliği'ni gerçekten isteyip istemediğimize karar vermeliyiz. Artık kritik bir kapının eşiğindeyiz. Bu kapıdan geçince geri dönüş yok. Toplumu bu zihniyet değişimine hazırlamazsak, uyum sürecini çok sancılı geçireceğimiz ortada. Müzakerelerin zorluğuna bir de iç çatışmalar eklenirse, bu süreci öngörülen zamanda bile tamamlayamayabiliriz.
|