|
|
Londra, Paris ve bizim taksiler
İstanbul'un taksicileri hakkında çok sayıda şikayet geliyor. Kimi kısa mesafeye öfkeleniyor, kimi istemediği semte gitmiyor, kimi de müşteriyi rahatsız edecek kadar ya konuşuyor, ya da müzik dinliyor. Bu tür klasik taksici şikayetlerini neredeyse kanıksadık... Ama bunları da yaratan çok temel bir sorun var; taksicilerin eğitimi ve taksilerin kalitesi... Daha önce de yazdım. Bu taksici ve bu taksilerle biz AB'ye nasıl gireceğiz? Sık sık yurtdışına çıkan bir arkadaşımla konuşurken, sözü taksicilere getirerek şunları söyledi: "Bu konuyu bir yazıyla geçiştiremezsin, bu İstanbul için çok önemli. Bunun takipçisi olmalısın." Önce bir tespit yapalım, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş seçim öncesi ve sonrası, "İstanbul'u 10 milyon turistin geleceği bir turizm şehri, sanat ve kültür merkezi" yapacağına dair söz verdi. Şimdi dünyanın önemli kentlerine ve rakamlarına bakalım... Londra, her yıl 30 milyon, Paris 35 milyon , Bakırköy kadar olan Dubai ise her yıl 5 milyon turist ağırlıyor. Arkadaşıma dünyanın önemli kentleri bu işi nasıl başardı diye sordum. İşte cevabı: "Londra'ya gittiğinizde havaalanında sizi bekliyen Londra'nın simgesi olmuş 'Black Cab' denilen taksilere binersiniz. Klimalı, içi geniş, beş kişi oturabilir ve 5-6 parça bagaj da alabilir. O taksiye şoför olabilmek kolay değil. En az 2-4 yıl arası bir eğitimden geçmek, üniversite bitirir gibi, Londra'nın bütün yollarını, cadde ve sokaklarını ezbere bilmek gerekiyor. Ayrıca yolcuyu gideceği yere en kısa yoldan götürmek zorunda. Taksinin içinde şoförun resimli lisansı, taksi lisans numarası ve şikayet halinde nereye başvurulacağı yazılıdır. Her müşteri bunu görebilir. Yolcuya yanlış yapan lisansını kaybeder." Durum bu kadar açık ve net. Benzer kurallar dünyanın bütün önemli turizm kentlerinde de geçerli. Paris'te sizi Peugeot 607 veya Mercedes minibüs taksiler, Dubai'de Toyota Camary'ler bekler. Şoförler İngilizce bilir ve yanlış yapmaları halinde cezalar ağırdır. Peki bizde durum ne? Bu konuda da herkesin bildiğini kısaca anlatıyor: "İstanbul'un sokakları, caddeleri lüks ve geniş arabalardan geçilmezken, taksilerin durumu bir rezalet. 20 yıl önce dünyada üretimi yapılmayan ve tarih olmuş, klimasız, bagajı küçük, hatta bagajında patlayıcı madde (LPG) olan çirkinlik abidesi taksiler var. Ya şoförlerimiz? Onların durumu da hiç iyi değil." Ve son sözü yine arkadaşıma bırakıyorum: "Bu ülkenin Başbakanı, Turizm Bakanı, İstanbul Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkanı bunları görmüyor mu? Rahmetli Özal zorla taksimetre taktı. Bir sürü insan karşı çıktı. Şimdi aynı uygulama arabaların değiştirilmesinde de yapılamaz mı? Bir taksi plakası 300-400 milyar arasında. Bu parayı veren arabasına da, kendisine de bakmalı."
|