|
|
|
|
AB'nin ilk komiseri Mithat Paşa
Sadrazam Mithat Paşa, Osmanlı sancağındaki hilalin yanına haç koydurması, Harp Okulu'na Hıristiyan alınması gibi kararlarıyla AB'nin ilk komiseri sayılabilir.
Eğer beni gönderirseniz alimallah memleket mahvolur. Allah rahmet eylesin bu millete..." Memleket dışına çıkarılırken, İzzettin vapuruna bindirilmeden önce kendi hayatıyla, millet hayatını bir tutmuş ve İngiliz donanmasının üç gün içinde İstanbul'a geleceğini de sözlerine eklemişti. Devlet adamı olarak hizmetleri ve Taif'de boğdurulması ayrı bir değerlendirme konusudur. Ancak Fransa Konsolosluğu'na sığınan ve iltica eden tek sadrazam olması, Osmanlı sancağındaki hilalin yanına haç koydurması, Hıristiyanlar'dan müteşekkil birlik oluşturması, Harp Okulu'na Hıristiyan alınması gibi sarsıcı kararın savunucusu olarak neredeyse Avrupa Birliği'nin ilk komiseri olmuştu. Avrupa'nın Birinci Meşrutiyet'e getirdiği yaptırımların, azınlıkların hakimiyetindeki Meclis-i Mebusan'ın oluşumu (120 mebusun 71'i Müslüman, 49'u ise Hıristiyan, Ermeni ve Yahudi.) 13 Aralık 1877'deki ikinci dönem çalışmalarında 56 Müslüman mebusa karşılık 47 gayr-i müslim mebus yer almıştı. Müslüman mebuslar ise Arap Abaza, Çerkes, Boşnak, Arnavut ve Kürtler'den müteşekkildi. Genel anlamda Türk mebuslarının sayısı yüzde ellinin altına düşüyor ve millilik vasfı taşımayan bir teşri organı teşekkül ediyordu. Bu görünüş altında çeşitli din ve millettekiler kendi dillerinin resmi olmasını istemekle kalmayacak ve icraya müdahale ederek "istiklal" isteyecek kadar ileri gideceklerdi. (Sultan İkinci Abdülhamid Han, Ö. Faruk Yılmaz, Osmanlı Yayınları) Avrupa ülkeleri dışarıda en büyük desteği verirken, içerde ise başta Mithat Paşa olmak üzere çok sayıda işbirlikçi harekete geçecekti. Osmanlı Devleti'nin azınlıklara mahsus uyguladığı sistem, Avrupa'nın isteği ile neredeyse Türkleri azınlık durumuna düşürüyor ve "Millet mefhumu" ortadan kalkıyordu. Ve doğal olarak Avrupa, Osmanlı halkı ve hakları konusunda siyasi ve askeri müdahaleleri genişletiyordu.
HAÇ NEREDEN ÇIKTI? Bosna-Hersek meselesi dolayısıyla Avusturya Hariciye Nazırı Kont Andrassy bir beyanname yayınlamış ve hilal ile salibin bir bayrakta birleşemeyeceğinden bahsetmişti. Hem Avrupa'yı körüklüyor hem de Osmanlı'yı zora sokuyordu. Avusturyalı kontun bu açıklamasının ardından Osmanlı tarihinde hiç görülmeyen bir olay yaşanacaktı. Türk bayrağına bir haç ilave ettiren Mithat Paşa, Hıristiyanlar'dan da bir gönüllü taburu kurdurtmuş ve bayrağı İstanbul sokaklarında dolaştırarak Niş'e göndermişti.
HIRİSTİYAN KULÜPLERİ 26 Ağustos 1877'de cumhuriyetçiler adına dört Fransız "Altes Paşa Hazretlerine, Osmanlı İmparatorluğu Eski Sadrazamı" diye hitap ederek Mithat Paşa'ya bir mektup göndermişlerdi. Paşa'nın ülke yönetimini yeniden ele alması nedeni ile bir araya gelen Fransızlar, "Cumhuriyetçi ve Yurtsever"ler olarak hem tebriklerini sunmakta hem de bazı dileklerde bulunmaktadırlar. "İslamiyet'in çok zamandan beri kabul edip uyguladığı bu dini hoşgörü ve toplumların bir arada yaşaması gibi bir ana prensibe olan saygısı sonucu, Osmanlı İmparatorluğu'nda din ve vicdan hürriyetinin var olması, bu imparatorluğun ayakta kalmasının bizce en önemli gerekçesidir ve egemenliği altında bulunan milletlerin yaşamları ve gelişmeleri ile de tamamen bağdaşmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu aynı gerekçe ile Avrupa topluluğundaki yerini de korumalıdır." (Tarih ve Toplum, Sayı 14,1985)
MİTHAT PAŞA KİMDİR? 1822'de İstanbul'da doğdu. Rusçuklu Hacı Ali Efendi'nin oğludur. Öğrenimin bitiminden sonra Sadaret Mektubi kalemi ile göreve başladı ve Suriye Valiliğinde Tahrirat 2. katipliği ve Konya Valisi'nin divan katipliği yaptı. Aynı görevle Kastamonu'ya atanarak Başkatipliği yükseldi ve 1851'de Bağdat müfettişliğine atandı. 1852'de Meclis-i Vala 2. katipliği, Rumeli müfettişliği ve Bursa müfettişliği yaptı. 1857-58 arasında Avrupa inceleme seyahatine çıkan Midhat Paşa, Paris, Londra, Viyana, Brüksel yer aldı. 1868'de Kabine üyeliği yapan Midhat Paşa, hükümet kadrolarında da yer aldı. 5 Şubat 1877'de azledildi ve sürgüne gönderildi. Yıldız Mahkemesi'nde yargılandı ve müebbed hapse mahkum edilerek Taif Kalesi'ne gönderildi ve orada boğdurularak öldürüldü. (7.5.1884)
|
|
|
|
|
|
|
|
|