Azınlıkta kalmanın dayanılmaz azameti!
Kuşkusuz bu yazının konusu olan "azınlığa güzelleme"nin, Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda zikredilen "azınlık" kavramıyla doğrudan bir ilgisi yoktur. Lakin... O raporun gündeme getirdiği azınlık tartışmalarından esinlendiği de su götürmez bir gerçektir. Rapor açıklanır açıklanmaz; Avrupa'nın kendilerini azınlık olarak tanımladığı topluluklar hemen seslerini yükselttiler: "Zinhar, biz azınlık değiliz!" Öyle ki 70 milyonluk bir ülkede; birkaç bin kişilik "Ermeni-Rum-Musevi cemaatleri" dışında kimse kendini azınlık olarak nitelemeye yanaşmıyordu. Herkes çoğunluktu sanki. Herkes çoğunluksa azınlık kimdi? Ya da... Hiç azınlık yoksa çoğunluk diye de bir şey olabilir miydi? Eğer çoğunluk diye bir şey yoksa azınlık da yoktu. Çoğunluk ve azınlık yoksa hiçbir şey yoktu. Birbirinden farkı olmayan ve birbirinin aynısı olan gruplardan oluşan toplulukların üst kimlikte bir adı olsa da; o topluluklar gerçekte yaşayan organizmalar olabilirler miydi?
***
Biliyoruz... Azınlıklarla ilgili süren tartışmalarda, "azınlık" olmadığını iddia edenlerin derdi başkadır. Onlar "farklı" olmadıklarını söylemiyorlar elbette. Dahası, farklılıklarıyla yaşamak istiyorlar. İstedikleri tek şey, farklılıkları yok edilmeden eşit bireyler olarak kabul görmeleri... Yani farklılıklarıyla birlikte çoğunluk kümesinin içinde yer alma arzusu... Ama... İşte... Sonuçta, çoğunluk kümesinin içinde yer alma arzusu... Bu arzuya bir şey diyeceğimiz yok... Sorun; etnisite, dil, din, mezheple ilgili köklere dayanıyorsa söylenecek bir şey olmayabilir... Ama... Sorun bireysel köklerle ilgiliyse... O zaman; yaşasın azınlık olmak! O zaman; kahrolsun çoğunluk kümesinin içinde yer alma arzusu!
***
Hayatı azınlıklar kazanır... Yalnızlıkların, benzersizliklerin, başkalarının hissetmedikleri derin acıların ve dayanılmaz doğum sancılarının içinde beslenir en büyük "muvaffakiyet"lerin ebeveynleri... Farklılık yetmez bir başına! Farklılık hiçbir şeydir hatta... Köküne kadar azınlıkta kalmak gerekir. Çoğunluğun ıslandığı yağmurlarla ıslanmadan, çoğunluğun kavrulduğu güneşte kavrulmadan... Yani çoğunluğa ait nimetlerden zerrece yararlanmadan, kendi nimetlerinin gizli bahçelerinde yeşermektir bir başına aslolan. "Çoğunluk haklarını istemiyorum, azınlığımı rahat bırakın yalnızlığımda!" diye haykırabilmektir gerektiğinde... Ya da... Hatta... Hiçbir şey istememektir çoğunluktan "yardım" babında... En ölümsüz besteler "azınlık mahfilleri"nde bulmuştur notalarını... Ve en şaşırtıcı icatlar azınlıkta kalanlarındır. En büyük kıtaları azınlık kaşifleri keşfetmişlerdir bir başına uzun yolculuklarda... Bütün nehir romanlar, azınlık mezhebinin peygamber kalemlerinden çıkmıştır sessiz şafaklarda... Filozoflar ve tarihin akışını değiştiren adamlar; devasa orduların karşısında "azınlık tugayları"nın komutanlarıdırlar aslında. Velhasıl... Çoğunlukta kalanlar çoğunluğun cüzleri olup azalırken parça parça; azınlıkta olanlar çoğalırlar yalnızlığın bereketli yağmurlarında...
|